Ebû Hüreyre (R.A.)’den şöyle demiştir:
“Resûlullâh (S.A.V.) buyurdular ki: “Nefsim yed-i kudretinde olan Allâh-ü Zü’l-Celâl’e kasem ederim ki hiçbiriniz, ben ona pederinden de, evlâdından da daha sevgili olmadıkça îmân etmiş olmaz.”
Muhabbet-i Resûl (S.A.V.)’i tabiî mertebesine çıkaramayan mü’min, hiç değilse Resûlullâh (S.A.V.)’in rızâsını, sâir yaratıkların rızâsına ve kendi hevâsına tercîh ve takdîm ederek muhabbeti tabiî ve fıtrî derecesine yaklaştırmağa çalışmalıdır. Buhârî Şârihi Aynî, Muhabbet-i Resûl (S.A.V.)’in, mebnâyı îmân (îmân’ın binası) olan, gönülde kuru saygı ve nezâketten ibâret kalması kâfi olmayıp bütün ma’nâsınca kalbin muhabbet-i Resûl (S.A.V.)’e meylederek (S.A.V.)’in sevgisiyle dolması lâzım geldiğini isbât ettikten sonra şu iki rivâyeti de naklediyor:
1) Amr İbni’l-Âs (R.A.): “Hiç kimse bana, Resûlullâh (S.A.V.)’den daha sevgili olmadığı gibi, hiç kimse de benim nazarımda O’ndan daha celâletli (büyük, ulu, ta’zîme lâyık) değildi. O’na karşı olan kemâl-i ta’zîm (kusursuz saygı ve nezâket) ve iclâlimden (hürmetimden) dolayı gözlerimi doyura doyura likâ-yı mübârekelerini (mübârek yüzlerini) temâşâ edemezdim.” demişlerdir.
2) Ömer İbnü’l-Hattâb (R.A.) de, yukardaki Hadîs-i Şerîf’i işittikten sonra: “-Yâ Resûlallâh, sen bana nefsimden başka her şeyden daha sevgilisin.” demişler de, Resûlullâh (S.A.V.): “-Yâ Ömer, nefsinden de sevgili olmalıyım.” buyurmuşlar. Bunun üzerine Hz. Ömer İbnü’l-Hattâb (R.A.)’de: “-Nefsimden de” diye cevâb verince Nebî (S.A.V.) Efendimiz: “-Yâ Ömer, işte şimdi oldu.” diye buyurmuşlardır.
Bu Hadîs-i Şerîf, Enes (R.A.)’den de rivâyet edilmiş olup sonunda “Pederinden, evlâdından ve bütün halktan daha sevgili” ziyâdesi vardır.
Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz’e muhabbeti îcab ettiren bir vecîbe de, mü’minlerin Ashâb-ı Kirâm (R.A.) Hazerâtı’nı sevmeleri ve onlar’a ta’zîm etmeleridir. Nitekim Hadîs-i Şerîf’te Nebi-yi Ekrem (S.A.V.) Efendimiz bu husûsta şöyle emir buyurmuşlardır:
“Her kim, onları severse, bana muhabbetinden dolayı sever; her kim de onlara buğzederse, bana buğzundan dolayı buğzeder.”
(Sahîh-i Buhârî Muhtasarı Tecrîd-i Sarîh Tercemesi ve Şerhi, C. 1, S. 30-33)