“Ey îmân edenler, Allâh’a ve Resûlü’ne itâat edin! İşittiğiniz hâlde O’ndan yüz çevirmeyin.” (Enfâl s. 20.â.)
Bu âyetten maksadın, “Siz o Nebiy-yi Ekrem (s.a.v.)’in cihâd çağrısını ve da‘vetini işitip dururken” ma‘nâsı olduğu ifâde olunmuştur.
Cihâd iki şeyi ifâde eder:
1) Cânı tehlikeye atmak, 2) Mal elde etmek.
İşte canı tehlikeye atmak herkese zor geldiği gibi aynı şekilde ele geçirilecekken bir malı bırakmak da herkese çok ağır geldiği için Allâh ta‘âlâ, bu husûsta, te’dib ve terbiye ifâde eden hükmünü şiddetlendirerek “Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in, cihâda çağrısına ve Allâh, O’na mal almamasını emrettiğinde mal (ganîmet) almamak husûsundaki çağrısına icâbet etmekle, Allâh ve Resûlü’ne itâat ediniz.” buyurmuştur.
Allâh ta‘âlâ, niçin önce “Allâh ve Resûlü’ne itâat edin!” demiş; “Onlar’dan” dememiş de “O’ndan yüz çevirmeyin.” buyurmuştur? Çünkü yüz çevirmek, Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz hakkındadır ve ancak Resûlullâh (s.a.v.)’den, O’nun sözünü kabûl etmekten ve cihâd için O (s.a.v.)’e yardımda bulunmaktan geri durmakla olur.
Cenâb-ı Hakk daha sonra bunu te’kîd için, “Kendileri dinlemedikleri hâlde, “Dinledik” diyenler gibi olmayın.” (Enfâl s. 21.â.) buyurmuştur. Bu, şu demektir: İnsanın, bir teklîfi kabûl edip üstlenmesi, ancak onu duyduktan sonra mümkün olabilir. Bundan dolayı “duyup işitmek” bir şeyi kabûl ma‘nâsına mecâz kabûl edilmiştir. Nitekim mü’minlerin, namâzda, “semi‘allâhu limen hamideh” (Allâh (c.c.), kendisine hamdedenleri duyar) ifâdeleri de bu ma‘nâdadır. Buna göre bu âyet-i celîlede kasdedilen ma‘nâ şudur:
“Ey mü’minler! Sizler, dilleriyle “Biz Allâh’ın emirlerini kabûl ettik.” dedikleri hâlde, kalbleriyle onları kabûl etmeyen kimseler gibi olmayın.”
(Fahrüddîn Er-Râzî (r.h.),
Tefsîr-i Kebîr Tercümesi, 11.c., 283-284.s.)