Yanında Peygamber (s.a.v.) zikredildiği veya kendisi andığı zaman, O’na hürmet ve tâ’zim eylemek, O’nun heybetinden korkarak bütün hareketinden kesilmek, Resûlullah (s.a.v)’in yanında bulunduğu zaman, kendisine nasıl çeki-düzen vermesi gerekiyordu ise, öylece davranması her mü’mine vâciptir.
Ebû Hümeyd der ki: “Halife Ebû Ca’fer, Peygamber (s.a.v)’in mescidinin imâmı Mâlik (r.h.) ile münakaşa ederek yüksek sesle konuştu. Bunun üzerine Mâlik (r.h.) ona şöyle dedi: Ey mü’mirilerin emiri. Bu mescidde yüksek sesle konuşma. Çünkü Cenab-ı Hak senden daha büyük olan kimseleri terbiye etmek için şöyle buyurmuştur: “Ey îman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi ona bağırmayın. Haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkabilir.” (Hucûrat s. 2) Bir kısmını da medhederek buyuruyor ki: “Gerçekten Allah’ın Peygamberi yanında seslerini kısanlar, o kimselerdir ki, Allah kalplerini takva için imtihan etmiştir. Onlara bir mağfiret ve büyük bir mükâfat vardır.” (Hucûrat s. 3) Başka bir kavmi de yererek şöyle buyuruyor: Hücrelerin (Peygambere ait odaların) önünde (isminle hitap ederek) seni çağıranlar (var ya), onların çoğu akılsız kimselerdir. (Hucûrat s. 4)
Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem)’in vefatından sonra ona hürmet etmek, hayatında kendisine hürmet etmek gibidir.
Ebû Ca’fer, Mâlik’in bu sözlerini hürmetle kabul ederek kendisine sordu: Ey Ebû Abdullah! Kıbleye dönüp de mi duâedeyim, yoksa Peygamber (s.a.v) ‘e yönelerek mi duâedeyim?
Mâlik (r.h.) şöyle der: Resûlullah’dan niçin yüzünü çeviriyorsun. Halbuki O senin ve baban Adem (aleyhisselâm)’ın (ve bütün insanların) kıyamet gününde Allah ‘a yaklaşmalarına vesiledir. O’na yönel ve O’ndan şefaat dile. Allah O’nu (senin için olan) şefaatini kabul eder.
(Kadı İyâz, Şifa-i Şerif, s.427)