Allâh (c.c.), Resûlü (s.a.v.)’e olan itaâtin, teslîmiyyetin ve bağlılığın bizzat kendisine yapılmış olacağını birçok âyetinde belirtmiştir. Allâh (c.c.) buyurur ki: “Hayır, Rabbine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin etmedikçe ve sonradan haklarında verdiğin hükme, içlerinde hiçbir sıkıntı duymadan tam olarak teslim olmadıkça imân etmiş olmazlar.” (Nisâ s. 65)
Ve yine Resûlullâh (s.a.v.)’in emrine tabi olmayı gerektiren bir delil daha. Allâhü Teâlâ buyurur ki: “Resûlullâh’ın çağrısını, aranızda bazınızın, bazınızı çağrısı gibi tutmayın. Allâh içinizden başkalarını siper edinerek sıvışıp gidenleri çok iyi bilir. Resûlullâh’ın emrine muhalefet edenler başlarına bir belânın gelmesinden veya can yakıcı bir azâba uğramaktan sakınsınlar.” (Nûr s. 63)
Allâh (c.c.), bir âyetinde de şöyle buyurmaktadır: “Resûl size neyi verdiyse onu alınız ve hangi şeyi yasakladıysa ondan da kaçınınız.” (Haşr s. 7) Bu âyetler ve daha nice ayetler, Resûlullâh (s.a.v.)’in emrine tabi olmayı ve O (s.a.v.)’e itaâtin gerekli olduğunu göstermektedir. Resûlullâh (s.a.v.)’in emri reddedilmez, çünkü Allâh (c.c.), Resûlü (s.a.v.)’e itaât edilmesini farz kılmıştır.
İmâm Beyhâki (r.a.) şöyle dedi: “Şayet sünnet, dinde delil olmasaydı, Resûlullâh (s.a.v.) kendisiyle beraber bulunanlara, dinlerini öğrettikten sonra, vermiş olduğu hutbesinde şöyle buyurmazdı: “Burada bulunan kişiler, bulunmayanlara anlattıklarımı aktarsınlar, umulur ki, anlatılan şahıs burada dinleyenden daha anlayışlı ve kavrayışlı olabilir” ve yine sünnet delil olmasaydı Resûlullâh (s.a.v.): “Allâh (c.c.), bizden bir hadisi dinleyip de, bunu başka bir kişiye anlatarak vazifesini yerine getirenin yüzünü parlatsın. Olur ki anlatılan kişi dinleyenden daha kavrayışlıdır” buyurmazdı. Bu hadis mütevatir bir hadistir.”
“De ki, siz gerçekten Allâh’ı seviyorsanız bana uyun ki, Allâh da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allâh çok esirgeyici ve bağış-layıcıdır.” (Âl-i İmran s. 31)(İmam-ı Suyûtî, Akidede Sünnetin Yeri, s.8)