İmâm Şafiî (r.a.) dedi ki: “Allâh (c.c.); dîninde, farzında ve Kitab’ında, Resûl (s.a.v.)’e itaâti farz, isyanı haram kılmak sûretiyle, önemli bir yer verdi. Resûl (s.a.v.)’in fazîletini, Kur‘an-ı Kerim’de, kendine olan îmanla birleştirerek beyân etti. Allâh (c.c.) buyurdu ki “Allâha ve Resûlüne îman edin.” (A’raf s. 158) ve yine “Ancak Allâh’a ve Resûlüne îman edenler, mü’minlerdir…” (Hucurat s. 15)
Allâhü Te‘âlâ temel olan îmanın başlangıcını; ondan sonra gelen şeylerin (îman edilecek diğer esasların ve amellerin) kabul edilebilmesi açısından, Allâh’a îman ve sonra Resûlü (s.a.v.)’e îmanda kılmıştır.
İmâm Şafiî (r.a.) dedi  ki: “Allâhü Te‘âlâ bütün insanlara; göndermiş olduğu vahye (Kur‘an’a) ve Resûlullâh (s.a.v.)’in sünnetine, tâbi‘ olunmasını, itaât edilmesini farz kılmıştır.
Kerim olan Kitab’ında Allâhü Te‘âlâ şöyle buyurur:
“Muhakkak Allâh (c.c.) mü’minlere, onların içinden, Resûl göndermek sûretiyle nimet verdi (iyilik etti) ki O Resûl onlara Allâh’ın ayetlerini okuyor, onları arındırıyor ve onlara Kitab’ı ve Hikmeti öğretiyordu. Oysa önceden onlar apaçık bir sapıklık içinde idiler.” (Âl-i İmrân s. 164)
Bu âyeti kerîmede Kitâb ve Hikmet beraberce zikredilmiştir. Allâhü Te‘âlânın Kitâb diye buyurduğu; Kur‘an-ı Kerim’dir. Kur‘an’ı bilen ilim ehlinden, işittiğim şudur ki; Hikmet buyruğundan kasıt, Resûlullâh (s.a.v.)’in sünnetidir. Bunun bu manaya gelmesi bir haktır.
Zira Allâh (c.c.) Kur‘an-ı Kerîm’de:
“Ey îman edenler! Allâh’a itaât edin, Resûlü’ne ve sizden olan emir sahiplerine de itaât edin. Şayet bir hususta anlaşmazlığa düşerseniz, Allâh’a ve âhirete gerçekten inanıyorsanız onu Allâh’a ve Resûlüne götürün (Onların hükmüne göre hükmedin) bu hem hayırlı, hem de netice itibariyle daha iyidir.” (Nisa s. 59) buyurmuştur.
(İmam-ı Suyutî, Akidede Sünnetin Yeri, 6-7.s.)