Birgün Melik, Samûl adındaki reis ulemâyı davet ederek şöyle bir emir verdi:
“Şayed benim zamanımda  beklenen Hâtemu’l-Enbiyâ zuhur edecek olursa pekâlâ. Eğer benden sonra zuhur ederse o muhterem zat nâmına size bir mektup tevdî’ edeceğim. Ve bu mektup elden ele, babadan evlâda emânet edilerek tâ Âhır-zaman Peygamberi’nin kendi eline varıncaya kadar devredilmelidir.” diyerek bir mektup ve üzerine de şu ibareyi yazdı:
“Evvel ve âhir her emir ve takdir Allâhü Te‘âlânındır.
Melik-i Tubba Umeyr bin Dürû’dan Allâh’ın Resûlü ve Nebîsi olan Muhammed bin Abdillâh’a:
Emmâ Ba’d: Tahkik ben sana ve sana nazil olan kitaba îmân ettim. Ve ben senin dînin ve sünnetin üzerineyim. Ve senin Rabbine îmân ettim. Ve senin îmân ve İslâm Şerîatına, Rabbinden getirdiğin şeylerin cümlesine îmân ettim. Eğer senin vaktine erişebilirsem ne güzel ne a‘lâ! Eğer erişmezsem bana Allâh indinde şefaat kıl. Ve beni Kıyamet gününde unutma. Zira ben senin evvelîn-i ümmetindenim ki, gelmezden evvel sana bey’at etdim. Ben senin ve pederin İbrahim (a.s)’ın milleti üzereyim.”
Melik bu mektubu yazdırdıktan sonra maıyyetiyle beraber memleketi olan Yemen’e döndü. Aradan asırlar geçip de Hâtemu’n-Nebiyyîn (s.a.v.) Efendimiz Medine-i Münevvere’ye hicretle teşrif buyurunca Ebû Eyyûb el-Ensâri (r.a.) Resûl-i Ekrem (s.a.v.) Efendimize bu mektubu takdim etdi.
Bu mektubu kendilerine okurlarken: “Salih kardeş Tubba, merhaba!” demiş ve bu cümleyi üç defa tekrar eylemişlerdir.
“Melik-i Tubba’ya sövmeyiniz. Zira o mü’min idi.” diğer rivâyetde: “O İslâm idi.” buyurmuşlardır. Bu Melik-i Tubba bi’set-i nebeviyyeden 700 sene evvel Peygamber (s.a.v.) Efendimize imân etmiş bulunuyordu.
(Hz. M. Sami Ramazanoğlu (k.s.),
Ashâb-ı Kiram, 1.c., 40-43.s.)