Rifâa  el-Cühenî  (r.a.)  anlatıyor:  “Peygamber  (s.a.v.)  ile  bir seferden  dönüyorduk.  Küdeyd  mevkiine  vardığımızda  bazıları ailelerinin yanlarına gitmek üzere Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’den izin istemeye başladılar. O da verdi. Sonra kalktı, Allâh’a hamd ve sena ettikten sonra: “Bazı adamlara ne oluyor ki ağacın öbür tarafını Allâh Resûlü’nün bulunduğu tarafına tercîh ediyorlar!” dedi. O böyle söyleyince orada bulunanlardan ağlamadık kimse kalmadı. Adamın biri bundan sonra (senden) izin isteyen ahmaktır, dedi. Resûl-i Ekrem (s.a.v.) bu cevâba memnun kaldı, Allâh’a hamdetti ve:  “Allâh’ın huzûrunda şâhidlik ediyorum. Allâh’tan başka ilâh olmadığına, benim de Allâh’ın Resûlü bulunduğuma tanıklık eden ve doğru yolda giden hiçbir kul yoktur ki yolu cennete gitmesin. Rabbim bana ümmetimden yetmiş bin kişiyi sorguya çekmeden, azâb etmeden cennete sokacağını va‘d buyurdu, öyle ümîd ediyorum ki  sizler  ve  sizlerin  atalarınızdan,  hanımlarınızdan  ve  çocuklarınızdan iyilik ehli olanlar cennette yerlerini almadıkça onlar cennete giremeyeceklerdir” buyurdu.”
(M.Yûsuf Kandehlevî, Hayâtü’s Sahâbe, 3.c., 277-278.s.)