Ebrehe’nin oğlu, babası helâk olduktan sonra tekrar Beytullah’ı yıkmak için Mekke’ye geldi. Resûlullâh (s.a.v.) o zaman henüz çocuk yaştaydı ve ordunun gelip Mekke dışında konakladığını duyunca hemen dedesine gitti. Abdülmuttalib’e:* “Dedem İsmail’in okunu da yayını da bana ver ve beni şu atın üstüne bindir”* dedi. Abdülmuttalib aynen öyle yaptı ve Allâh Resûlü (s.a.v.) Ebrehe’nin oğluna doğru at sürmeye başladı. Ebrehe’nin oğlu uzaktan Nebiyy-i Ekrem (s.a.v.)’i görünce: “Ey çocuk ne istiyorsun?” dedi. Resûlullâh (s.a.v.): “Buradan çekip gitmenizi!” dedi ve konuşma sırasında yayını indirmek için mübârek elini omzuna atınca Ebrehe’nin oğlu karşısında Azrâil (a.s.)’ı gördü. Ölümle burun buruna gelince hemen: “Yâ çocuk inandığın o Allâh (c.c.) adına yayını indirme. Gideyim askerlerimle istişâre edeyim.” dedi.
Kureyş’in azgın zamanlarından birinde bir yabancı Ebû Cehil’den alacağı borcu alamıyordu. “Benim borcumu kim tahsil eder?” deyince alay etmek için: “Şu tahsil eder.” diyerek Resûlullâh (s.a.v.)’e yönlendirdiler. Ebû Cehil, Resûlullâh (s.a.v.)’e en büyük düşmanlık eden kişi olduğu için Resûlullâh (s.a.v.)’in bu işi halletmesinin imkânsız olduğunu düşünüyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) o adamın önüne düştü ve Ebû Cehil’in evine götürdü. “Şunun borcunu ver” dedi. Ebû Cehil: “Derhal ya Muhammed” dedi ve hemen adama olan borcunu ödedi. Kâfirler Ebû Cehil’e: “Bizi rezil ettin.” dediler. Bunun üzerine Ebû Cehil: “Vallahi o Muhammed’in iki omuzunda iki tane aslan vardı. Eğer ters bir şey yapacak olsaydım beni hemen yutacaklardı. Korkumdan getirdim” dedi.
(Ömer Muhammed Öztürk, Sohbetler-1, s.185-186)