Muhammed b. FazI, Hasan (r.a.)’den naklen anlatılır: Ashâb (r.a.e.), aralarında konuşuyorlardı. Resûlullâh (s.a.v.) yanlarına geldi ve şöyle buyurdu: “Ben geldim. Size Kadir Gecesi’ni bildirmek istiyorum. Kadir gecesi hakkında bilmeden konuşacağınızdan korkmuştum. Belki hayırdır. Onu Ramazan’ın son on gününde arayınız. Kalan dokuzda, yedide, beşte, üçte, bir de son gecede. O gecenin alâmetleri şunlardır: Aydınlık, rahat bir gecedir. Ne sıcaktır ne de soğuk. O gecenin sabahında güneş parlak doğmaz. Bir kimse inanarak, sorumluluğunu idrâk ederek ve sevâbını yalnız Allâh (c.c.)’dan umarak o geceyi ihyâ ederse, Allâhü Teâlâ, onun geçmiş günâhlarını bağışlar.” Bir kişi, sevâba ve Resûlullâh (s.a.v.)’in anlattığı fazîletli hâllere kavuşmak isterse, bu mübârek aya son derece saygı göstermelidir. Ayrıca bu ayda dilini yalandan, gıybetten ve boş sözlerden korumalıdır. Duygularını da, hatâlardan, yanlış hareketlerden muhâfaza etmelidir. Kalbini ise kıskançlıktan, müslümanlara düşmanlık duygusu beslemekten alıkoymalıdır. Bu anlatılanları yaptıktan sonra da yaptığı ibâdetlerin Allâh (c.c.) katında kabul olup olmayacağına dair sürekli düşünmeli ve korkmalıdır. Ebû Zer (r.a.) anlatır: “Resûlullâh (s.a.v.) ile oruç tuttuk. Ramazan ayının yirmi üçüncü gecesi kalktı, namaz kıldı. Gecenin üçte biri böyle bitti. Ramazan ayının yirmi dördüncü gecesi bize görünmedi. Ramazan ayının yirmi beşinci gecesi olunca geldi, bize namaz kıldırdı. Ve gecenin yarısı böyle geçti. Bu arada şöyle dedik: “Bu gecemizi nafile ibâdetle geçirsek.” Şöyle buyurdu: “Bir kimse, evine gider, sonra gelir imâma uyup sabah namazını kılarsa bütün geceyi ibâdetle geçirmiş olur.” Yirmi altıncı gece bize fazladan namaz kıldırmadı. Yirmi yedinci gece kalktı, ehlini de topladı, bize namaz kıldırdı. O kadar çok kıldırdı ki, sahur yaptırmayacağından korktuk.” (Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbîhü’l Gâfilîn, s.375-376)