Oruç, İslâm’ın şartlarından biridir. Peygamber s.a.v.) Efendimiz; “Allah-û Teâlâ buyuruyor ki; her iyiliğe on misli karşılık verilir. Fakat oruç müstesna. Çünkü oruç bana mahsustur, onun karşılığını ben veririm” demiştir. Ez-Zümer Sûresi’nin 10. âyetinde “Kendi arzu ve isteklerine sabredenler (canları istediği halde yapmayanlar) hesaba çekilmezler; ecirleri sevapları hesapsızdır” buyurulmaktadır. Peygamber Efendimiz (s.a.v.) “Sabır imânın yansıdır. Oruç da sabrın yarısıdır.” “Oruç tutanın ağzının kokusu Allah-ü Teâlâ’nın indinde misk kokusundan daha güzeldir.” “Oruçlunun uykusu ibâdettir” buyurmuşlardır. Allah û Teâlâ bütün ibâdetler kendisine ait olduğu halde “Oruç benim içindir karşılığını ben veririm” buyurmaktadır. Bu bütün mülk kendisine ait olduğu halde Kabe’ye “Benim evim” buyurmasına benzemektedir.
Oruçta iki ehemmiyetli hususiyet vardır. Biri yememektir. Bu batini bir şeydir. Diğer insanlar bunu görmediği için buna riya da kanşmaz. Diğer hususiyet ise Allah-ü Teâlâ(c.c.)’nın düşmanı olan şeytanın askeri, insanın nefsi, şehevî arzu ve istekleridir. Oruç bunları kırar. Çünkü orucun hakîkatı arzuları terkdir. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Şeytan insanın vücûdunda kan gibi dolaşır. Onun geçiş kolunu açlıkla tıkayınız.” “Oruç kalkandır.” “İbâdetlerin kapısı oruçtur.” buyurmuşlardır.