Teravih namazı Ramazân gecelerinde, yatsı namazından
sonra, vitir namazından önce kılınan bir namazdır. Erkek-kadın
bütün inananlar için sünnet-i müekkededir. (Ancak erkeklerin
camide, kadınların evlerinde kılmaları tavsiye edilmiştir.)
Peygamber (s.a.v.) bu namazı kılmış, kılmaya devam
etmiş ve insanları da bunu kılmaya teşvik etmiştir. Sahâbe,
tâbiin ve onlardan sonra gelen bütün mü’minler de bu namazı
kılmayı günümüze kadar sürdürmüşlerdir. İslâm tarihi boyunca
teravih namazının edası/ kılınması ve varlığı hakkında kayda
değer bir tartışma da olmamıştır.
Burada şu soru da akla gelebilir: “Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
farz olur endişesiyle cemaatle kıldırmadığı ve insanları serbest
bıraktığı bu namazın cemaatle kılınmasını, Hz. Ömer
(r.a.) niçin emretmiştir?”
Bunun cevabı şudur: Çünkü Hz. Ömer (r.a.) döneminde
artık böyle bir endişe kalmamıştır. Bu yüzden Hz. Ömer (r.a.)
cemaatle kılınmasını emretmiştir. Zîrâ Mecelle kaidesinde de
“Mâni zail olduğunda, memnû‘ avdet eder” tarzında belirtildiği
gibi mâni gitmiş memnu‘ (yasaklanan) geri dönmüstür. Yani
Hz. Peygamber (s.a.v.) irtihâl etmiştir, artık bu namazın böyle
cemaatle kılınması durumunda farz olma, veya farz olduğunu
sanma ihtimal ve endişesi de ortadan kalkmıştır.
İmâm-ı ‘zam Ebû Hanife (r.a.)’e Hz. Ömer (r.a.)’in bu yaptığı
sorulunca şu cevâbı vermiştir: “Teravih sünnet-i müekkededir.
Hz. Ömer (r.a.) bu işi kendiliğinden ortaya çıkarmış değildir.
Bunu ancak elinde mevcut bir asla, Resûlullâh (s.a.v.)’den bellediği
bir malumata dayanarak emretmiştir” demiştir.
“Benim sünnetime ve Raşit halifelerimin sünnetine
sarılın, onlardan ayrılmayın, onlara azı dişlerinizle sımsıkı
tutunun, yani çok sıkı tutunup asla bırakmayın.” (İbn Mâce)
Osmanlı âlimlerinden Damad Abdurrahman Efendi,
Mültekâ Şerhi’nde teravih namazının sünnet-i müekkede olduğunu
belirtmiş ve şöyle demiştir: Teravih namazını inkâr eden
bidatçı, delâlet ehlidir ve şahitliği kabul edilmez.”
(İbn Abidin, 2.c., 43.s.; Mülteka, 1.c., 427.s.)