Ebû Hüreyre (R.A.)’den:

Resûlullâh (S.A.V.): “Şehr-i Ramazân’ın ilk gecesi olduğunda Allâh-ü Teâlâ halkına nazar eder. O’nun bir kuluna bir bakışı ebediyen o kimsenin cezâlandırılmamasını mûcib olur. Allâh (Azze ve Celle) Ramazân-ı Şerîf’in her bir gününde bin kerre bin kişiyi Cehennemden âzâd eder.” buyurmuşlardır.

Resûlullâh (S.A.V.):

“Şehr-i Ramazân’ın ilk gecesinde Cennet ve semâ kapıları  açılır da Ramazân’ın son gecesine kadar açık kalır. Herhangi bir kul veyâ cemâattan Şehr-i Ramazân gecesinde namaz kılanlar için her secdesine mukâbil Allâh-ü Teâlâ ona bin yedi yüz hasene yazar ve Cennet’te de kırmızı yâkuttan bir saray binâ eder ki, her sarayın bin kapısı vardır ve her kapının, altından, kırmızı yâkutla süslenmiş iki kanadı vardır.

Şehr-i Ramazân’ın ilk gününde oruç tutanın her günâhını Allâh-ü Teâlâ affeder ve o Şehr-i Ramazân’ın sonuna kadar günâh işlemekten muhâfaza edilir ve onun her günkü orucu için Cennet’te altından bin kapılı bir köşk verilir ve yetmiş bin melek onun için istiğfâr eder. Gece ve gündüz yaptığı her secde için Cennet’te öyle bir ağaç verilir ki atlı bir kimse yüz sene etrafında dolaşmağa çalışsa yine de etrâfını dolaşmağa muktedir olamaz.” buyurmuşlardır.

Ebû Hüreyre (R.A.)’den :

Resûlullâh (S.A.V.): “Şehr-i Ramazân girdi mi Cennet kapıları açılır ve Cehennem kapıları kapanır. Şeytânlar da bağlanıp habsolunur.” buyurdular, demiştir.

(Gavs-ı Âzâm Abdülkâdir-i Geylânî (K.S.) Üç Aylar ve Fazîletleri, S: 94)

Dediler ki: “İslâm ümmetinin oruç ayında bilhassa güneş batmadan biraz önceki durumlarına dikkat edilince Allah (C.C.)’ın emrine bağlılık hususunda nefislerine hükmetme gücünün en çok onlara verilmiş harika bir meziyet olduğunda şüphe etmenin yeri kalmaz. Sofralar hazırlanarak tatlı tatlı yiyecek ve içecekler gözlerinin önüne konuyor. Kendileri de büyük bir iştahla sofra başına oturuyorlar, fakat belli vakit gelip Allah’ın izninin çıkmasını bekliyorlar.

Eğer bunlardan birine, hele takvâ cevherine sahip olanlara bütün dünya bağışlanacak olsa o vakitten bir  dakika önce  o tatlı yemeklerden bir zerre veya bir damla yedirip içirmek mümkün olmuyor.”

(Hüseyin Cisrî Efendi, Risâle-yi Hamidiyye, S.126 )

Bir Yorum Bırak