Peygamberimiz (S.A.V), Medine’de kendisine Müslim­ler, gay-r-i Müslimler tarafından arz edilen her çeşit dâvaları ve münâzaaları adalet dâiresinde (Nisa: 58-59) hall ve fasal etmekte idi.
Peygamberimiz, kadılık ve hâkimliğin, çok nâzik ve tehlikeli bir vazife olduğuna Ashabının dâima dikkatini çekerdi.
“Üç kısım kadı vardır: Bir kısmı, Cennet’tedir, iki kısmı da, Cehennem’dedir!
Cennet’te olanlar Hakkı tanımış ve ona göre hüküm vermişlerdir.
İkinci kısma dâhil olanlar ise: Bilmeden, insanlar hakkında hüküm vermiş ve Cehennem’i boylamışlardır.”
“Zulme ve haksızlığa sapmadıkça, Allah (c.c.), kadı ile beraberdir. Haksızlığa saptığı zaman, onu kendi ha­line bırakır!”
“Sizin hayırlınız, en güzel en iyi hüküm vereninizdir!”
“Bir hâkim, hüküm vereceği zaman, ictihâd eder ve içtihadında isabet ederse, ona, (doğruyu arama ve bul­ma mükâfatı olarak) iki ecir vardır.”
Peygamberimiz (S.A.V), muhakeme edeceği zaman, davacıyı dâva olunanı önünde oturturdu.
Davacıyı ve dâva olunanı dinlemekdikçe, hüküm ver­mez, hâkimlik yapacak olanlara da, bu şekilde hareket et­melerini tavsiye ederdi.
(İslâm Tarihi M. A. Köksal, C. 8, Sh. 241)