“Bismillâhirrahmânirrahîm.
Allah’ın Rasûlû Muhammed’den Habeş Kralı Necaşî Ahsam’a!
Senin, temelli selâmet içinde olmanı diler, sana olan nimetinden dolayı Allah’a hamd ü sena ederim. Ki O’ndan başka ilâh yoktur.
Melik, Kuddûs, Selâm, Mü’min ve Müheymin olan O’dur.
Şehâdet ederim ki, İsa b. Meryem Allah’ın çok temiz, iffetli, dünyadan el etek çekmiş olan Meryem’e ilka etti­ği Ruh’u ve Kelimesi’dir ki, Meryem, böylece ona gebe kalmış, Yüce Allah onu Ruh’dan nefh edip yaratmıştır. Nasıl ki Âdem’i de kudret eliyle ve nefhiyle öyle yarat­mıştı. Ben, seni, bir olan, eşi ortağı bulunmayan Allah’a ve O’na ibadet ve taata, bana tâbi olmağa ve Allah’dan getirip tebliğ etmiş olduğum şeylere iman etmeğe davet ediyorum. Çünkü ben Allah’ın Rasûlüyümdür. Seni ve askerlerini, Yüce Allah’a ibâdet ve tâata davet ediyorum. Ben, sana gereken tebligatı yapmış, dünya ve ahiret mutluluğunu sağlayacak öğütü vermiş bulunuyorum. Öğüdümü kabul ediniz!.. Doğru yola uyan, gidenlere selâm olsun!”
Peygamberimizin bu mektubu Necaşî’nin huzurunda okundu. Necaşî’ mektubu elçi Amr bin Ümeyye’den alıp gözlerine sürdü, öpüp başına koydu. Hemen tahtından in­di, tevazu ile yere oturdu ve Müslümanlığını açıkladı. Şahadet getirdi ve “Eğer yanına kadar gitmeğe imkân bulsaydım, muhakak giderdim” dedi.
(M. A. Köksal, İslâm Tarihi, VII. Sh.: 23-25)
 
Peygamberimiz (S.A.V) İran Kisrası’na, Abdullah b. Huzâfetüssehmi (R.A)’yi elçi göndererek ona bir mek­tup gönderdi. Besmele ile başlayan Yazı’nın meali şöyle idi:
“Allah’ın Resulü Muhammed’den, Farslar’ın ulu’su Kîsrâya!
Hidayete uyan, doğru yolu tutanlara, Allah (c.c.)’a ve Resulüne iman edenlere, Allah (c.c.)’dan başka ilâh bu­lunmadığına, onun eşi, ortağı olmadığına ve Muhammed (S.A.V)’in, Allah (c.c.)’ın kulu ve Resulü olduğuna şehâdet getirenlere selâm olsun! Ben seni, Allâh (c.c.)’a imana davet ediyorum. Çünkü, ben, Allah (c.c.)’ın, kalbleri diri, akılları başın­da olanları uyarmak, kâfirler hakkında da o azap sözü gerçekleşmek için bütün insanlara göndermiş olduğu peygamberiyimdir. Öyle ise, Müslüman ol, selâmeti bul! Eğer davetimden yüz çevirir, kaçınırsan, bütün Mecûsîlerin günâhı senin boynuna olsun!”
İran’ın mağrur Şah’ı, Peygamberimiz (S.A.V)’in yazı­sına hususile kendi adının önce zikr edilmeyişine son derece kızdı. Yazıyı yırttı.
Yemen Valisi Bazan’a da, Peygamberimiz (S.A.V)’i bağlayıp İran’a göndermesi için şiddetli emirler verdi. Bunun üzerine Bazan, Medine’ye iki adam saldı. Bunlar, Peygamberimiz (S.A.V)’e maksadlarını anlattı­lar, kendileri ile birlikte gelmediği takdirde İran ordu­sunun bütün Hicaz’ı istila edeceğini söylediler.
Peygamberimiz (S.A.V), onlara, hükümdarlarının öl­dürülmüş olduğunu bildirdi ve “Benim dinim ve hâkimiyetim, Kisra’nın mülk’ü saltanatının ulaştığı yer­lere kadar ulaşacak, atların ve develerin ayak basacak­ları en uzak yerlere kadar uzanacaktır!” buyurdu.
Elçiler, bu müthiş cevapla yurtlarına döndükleri za­man, haber verilen gecede Kisra’nın kendi oğlu tarafın­dan öldürülmüş olduğunu öğrendiler.
Bu ihbar, Yemen Valisi Bazan’ın da, müslüman olma­sına sebep oldu.