Fakirler, Resûlullâh (s.a.v.)’e bir elçi gönderdiler. Elçi geldi, şöyle dedi: Yâ Resûlallah (s.a.v.)! Ben fakirlerin sana yolladığı elçiyim. Resulullah (s.a.v.): “Sana merhaba, yanlarından geldiğin kimselere de merhaba. Sen, Allâh’ın sevdiği kimselerin yanından geliyorsun.” buyurdu.
O zât dedi ki: Yâ Resûlullâh (s.a.v.), fakirler şöyle diyorlar: enginler bütün hayrı götürdüler. Onlar hacca gidiyorlar. Bizim hacca gitmeye gücümüz yetmiyor. Onlar sadaka veriyorlar. Bizim sadaka vermeye gücümüz yetmiyor. Bilhassa hastalandıkları zaman, fazla mallarını öbür âleme hazırlık için gönderiyorlar (Allâh (c.c.) yolunda harcıyorlar).
Bunu dinledikten sonra, Resûlullâh (s.a.v.) şöyle buyurdu: “Fakirlere benim için söyle. İçinizden sabırlı olup, nefsine hâkim olana üç mükâfat vardır ki; bunlar zenginlerde bulunmaz. Birincisi şudur: Cennette kırmızı yakuttan bir köşk vardır. Cennet ehli onu, dünya ehlinin yıldızlara bakıp gördüğü gibi görür. Oraya, fakir peygamber, fakir şehit ve fakir mü’min girer. Başkaları oraya giremezler. İkincisi şudur: Fakirler, cennete zenginlerden yarım gün önce gireceklerdir. Bu ise dünya hesabına göre, beş yüz senelik bir zamandır. Orada, bu sûre içinde, istedikleri gibi yiyip, içip yaşarlar. Hâlbuki Davud’un oğlu Süleyman, diğer peygamberlerden kırk yıl sonra cennete girecektir. Bunun sebebi, dünyada Allâhü Te’âlâ’nın ona ihsan ettiği mülktür. Üçüncüsü şudur: Bir fakir halis niyetle, Allâh sübhandır. Hamd Allâh’a mahsustur. Allâh’tan başka ilâh yoktur. Allâh yücelerin yücesidir, duasını yaparsa zengin de aynı teşbihi halis niyetle yapsa üstelik onbin dirhem sadaka yerse, yine de fakirlere yetişemez. Diğer iyi amelleri de buna göre hesap et.”
O elçi gidip bu durumu fakirlere anlattığı zaman, hep bir ağızdan şöyle dediler: Razı olduk; yâ Rabbi! Razı olduk; yâ Rabbi!
(Ebu’l-Leys Semerkandî, Tenbîhü’l-Gâfılîn, s.258)