Müslümanlar, Hudeybiye’de, Peygamberimiz (s.a.v.)’e su
darlığından şikâyetlendiler. Peygamberimiz (s.a.v.), ok çantasından
bir ok çıkarıp onun Semed kuyusunun dibine saplanmasını
emretti. Oku ashâbdan birisi alıp kuyunun içine
indi. Ok kuyunun dibine saplanır saplanmaz, su fışkırmaya
başladı. Müslümanlar, kuyunun kıyısına oturarak, su kaplarını
doldurdular. Develerini de çöktürüp suladılar. Kuyunun
içine okla inen sahâbi, kurbanlık develerin sürücüsü Naciye
b. Cündüb (r.a.) idi. Naciye b. Cündüb (r.a.)’in kuyunun içinde
halkın salınan kovalarını doldurmakla uğraştığı sırada, bir
kadın elinde bir kova ile kuyunun başına gelip: “Ey kovaları
dolduran kişi! Benim kovam öndedir. Onu da dolduruver! Görüyorum
ki; halk seni övüyorlar, seni hayırla anıyorlar, sana
tazimde bulunuyorlar” demişti.
Berâ b. Âzib (r.a.)’in bildirdiğine göre; Hudeybiye kuyusunun
suyu çekilmiş, içinde bir damla bile su kalmamıştı.
Durum Peygamberimiz (s.a.v.)’e arzedildi.Peygamberimiz
(s.a.v.), kuyunun başına gelip oturdu. İçinde biraz su bulunan
bir kab istedi. Getirilen su ile abdest aldıktan sonra, ağzını
çalkaladı ve içinden, duâ etti. Abdest aldığı ve ağzında çalkaladığı
suyu kuyunun içine döktü. Peygamberimiz (s.a.v.)’in
emriyle, kuyu, biraz kendi haline bırakıldı. Sonra, kuyu sulandı.
Müslümanlar da, Müslümanların hayvanları da, ondan
kana kana içtiler. Kuyunun suyundan içenler, 1400 kişi idi.
Seleme b. Ekvâ (r.a.) de der ki: “Biz, Resûlullâh (s.a.v.)’in
maiyyetinde Hudeybiye’ye geldik. Biz, o gün, yüzer kişilik
ondört bölüktük. Kuyunun yanında, henüz suvarılacak elli
koyun da vardı ki, kuyu onları bile sulayamıyor, suya kandıramıyordu.
Resûlullâh (s.a.v.), kuyunun kıyısına oturup duâ
etti ve ağzına alıp çalkaladığı suyu kuyuya bırakınca, kuyunun
suyu yükseldi. Biz ondan hem hayvanları suladık, hem
de kendimiz su aldık.
(M. Asım Köksal, İslâm Tarihi, 5/272-274.)