İbn-i İshak (r.a.) ve Ebû Nuaym (r.a.), şu haberi nakletmişlerdir: “Yüce Allah Peygamberimiz (s.a.v.)’i gönderdiği zaman, Sâsânî sarayında oturmakta olan Kisrâ sabah uyanınca, saray tacının kırıldığı ve Dicle’nin korkunç bir şekilde taştığını görmüştür. Bundan endişelenerek kâhinleri, müneccimleri ve sihirbazlarını toplayıp bu olayların neyin alâmeti olduğunu açıklamalarını istemiş. Halbuki onların o gün bütün ilimleri ve oyunları alınmış kendileri tam manası ile şaşırıp kalmışlardır. Zira o gece sahrada geceleyen; Hicaz’dan bir ışığın çıktığını ve tâ doğuya kadar uzandığını görür ve bunun yorumunu: “Eğer şu gördüğüm doğru ise, Hicaz’dan bir sultan zuhur edecek ve doğuya mâlik olacaktır. Yeryüzü kendisinin önderliğinde büyük hayırlara ve bereketlere kavuşacaktır!” şeklinde yapar. Biraz sonra da kâhinlerin, müneccimlerin ve sihirbazların tutukluğu ve şaşkınlığı geçmiştir. Birbirine bakıp “Her halde farkındasınız, bize bu tutukluk, muhakkak semavî bir emir ve iş sebebiyle gelmiştir. Bu da ancak, gönderilmiş bir Peygamber olabilir ve bu Peygamber, şimdiki dini ve idareyi kırıp atacaktır!”
Vâkıdl (r.a.) ve Ebû Nuaym (r.a.) Ebû Hüreyre (r.a.)’den şu haberi nakletmişlerdir: Peygamber Efendimiz (s.a.v.) gönderildiği zaman bütün putlar devrilmiştir. Buna şaşıran şeytanlar, reisleri İblîs’e giderek durumu haber vermişler.
İblîs, “bunun, gönderilmiş bulunan bir peygamber sebebiyle olduğunu” söylemiş. Şeytanlar O’nu aramaya koyulmuşlarsa da bulamamışlar. Reislerine haber vermişler. İblîs bizzat kendisi aramaya çıkmış ve O’nu Mekke’de bulmuştur ve şeytanlara hitaben: “Ben O’nu Mekke’de buldum, yanında Cibril (a.s.) de vardı” demiştir..
Mücâhid’den şöyle nakledilir: İblis korku ve dehşete kapılarak dört defa feryat etmiştir: Birincisi lanete uğradığı zaman, İkincisi Arza indirildiği zaman, Üçüncüsü Hz. Muhammed (s.a.v.) Peygamber olarak gönderildiği zaman, Dördüncüsü ise Fatiha Sûresi nazil olduğu zaman.
(Ebû Nuaym Hılyetü’l-Evliyâ)
14 Ocak, Mevlâna Takvimi