Ahmed Rufâî (rh.a.) hazretleri hac farizasını ifa ettikten sonra, dedesi Resûl-i A’zam (s.a.v.) Efendimizin kabr-i şerifini ziyarete geldi.
Medine-i Münevvere’ye yaklaşınca, ayaklarından ayakkabılarını çıkardı; yalınayak yürümeye başladı. Bu hal ile, Ravza-ı Mutahhara’ya geldi. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin kabri önünde kıbleye dönüp durdu. Ve: – Esselâmü aleyke ya ceddî, dedi. Peşinden de şu beyti okumaya başladı:
Bu uzaklık halinde rûhumu elçi yolluyorum:
Bu yeri öpsün diyerek vekil tayin ediyorum.
İşte bu, kalıpların devleti, hazır bekliyorum;
Sağ elini uzat, dudaklarım yansın istiyorum.
İşte bundan sonradır ki: Resûlullâh (s.a.v.) Efendimizin mübarek eli parlak bir şekilde geldi ve Rufâî hazretleri o yılki hacılardan kalabalık bir şahit huzûrunda onu öptü. Bu vakaya şahit olanların başında: Sultanü’l Evliyâ Şeyh Abdülkadir Geylânî hazretleri de vardı. Diğer zatları şöyle sıralayabiliriz: Şeyh Adi b. Müsafir, Şeyh Hayat b. Kays, Şeyh Alî b. Humeys, Şeyh Alî Taberî, Şeyh Ahmed b. Mahmud Reb’î, Emir Esedüddin Şirekûh b. Sadî, Şerif Hasan b. Muhammed Hüseynî (rh.a.e.).
Şahitler meyanında saydığımız bu zatlar, ancak buraya alabildiğimiz kadarıdır. Bu keramet; İmam-ı Süyûtî, İmam-ı Huccet Abdülkerim Rafiî, Şeyh İbrahim Kazerunî Bekri, Allâme Mahmud Alusî, Allâme Seyyid Ebülhüda Vâsıtî ve nice büyük meşhur âlimin tasdikini almıştır. Birçok ulemâ şu şekilde fetva vermiştir:
Her kim bu kerameti inkâr ederse dalâlete düşer ve sapar.
(Onların Alemi Rufâî Hazretlerinin Hayatı, 39-40.s.)