Hz. Peygamber (s.a.v.) özellik yönünden bir elbise değil hangi çeşit olursa giyiyordu. Nefis ve pahalısını aramıyor kolayına geleni alıp giyiyordu.Yemek, içmek, giymek gibi hususlarda zaruretin gerektirdiği ölçü ile yetinirdi.Fazla hiçbir şey edinmezdi. Bulduğunu giyerdi. Genellikle her tarafınıörten ucuz bir kumaş, kaba bir giysi ve kalın bir çizgili elbise giyerdi.Altın işlemeli ipek elbiseleri giymezdi. Yanında bulunmayanlardan bazılarına da o elbiselerden ayırırdı. Çünkü güzel elbiselerle süslenmek, kişinin şeref ve haysiyetini artırmayacağı için pek kendisiyle övünülecek bir şey değildir. Çünkü süslenmek daha çok kadınlara has bir iştir. Giyme hususunda medhe layık olan şey, elbisenin temizliğidir. Her şeyde olduğu gibi elbise hususunda da orta olanı seçmektir. Çünkü; böyle bir giyinme tarzı insanı kişiliğinden uzaklaştırmaz. Zira, orta bir yolu seçmekle ne çok eski giyip de dikkati üzerine çekmiştir, ne de çok pahalı giyinip de şöhret hastalığına yakalanmıştır. Yani her iki yöndende teşhir edilmesini (yine kendisi) bizzat önlemiştir. Din bunu (aşırı böbürlenmeyi) kınamıştır.
Buhârî diyor ki, Ebu Hureyre (r.a.)’ın bildirdiği bir hadiste «Bir kimse övücü, ululuk taslayıcı bir elbise giymiş, gururla giderken ona yerin dibine geçti kıyamete kadar da inip gitmededir» diye buyrulmuştur. İmam Nevevi (r.h.) diyor ki, bu hadîsler kibirlenmeyi esas tutar, yani uzun giyimlerin haramlığı kibirlenme ve övünüp böbürlenme ile olur. Mutlak haram değildir. En iyi bilen AIlah (c.c.)’tür
(Kadı İyaz, Şifa-i Şerif, s. 95) (İmam-ı Kastalânî, İlahî Rahmet, s.374-378)
ON BİN KURRA
Süleyman (a.s.), İsrailoğullarının kurralarından on bin kişiye Mescid-i Aksâ’da Allâh (c.c.)’ün kitabını okuma vazifesini verdi. Beş bini geceleri, beş bini de gündüzleri Mescid-i Aksâ içinde Allâh (c.c.)’ün kitabını okuyordu.
Böylece gece ve gündüz her saat ve her an Mescid-i Aksâ içinde Allâhü Te’âlâ hazretlerine ibadet edilir ve zikredilir oldu.
(İsmail Hakkı Bursevî, Rûhû’l Beyan Tefsîri, c.22, s.510)