Resûl-i Ekrem (s.a.v.), yüksek ahlâkı tamamlamak üzere gönderilmiş, kendilerinde en güzel ahlâk örneğinin bulunduğu Kur’ân lisanıyla haber verilen bir Peygamberdir. Zâten ced’leri, beşeri kemâle eriştirmek ve doğru yola koymak, hayatları kusursuz, gönülleri temiz; kalpleri günah lekesinden beri, hidâyet dâvetçilerine ve mürşidlere bağlıdır.
Peygamberimiz (s.a.v.), kendi ifadeleriyle kendilerini Cenâb-ı Hakk (c.c.)’ın terbiye ettiğini söylemektedirler. Bu ifâde Peygamberimiz (s.a.v.)’in ne büyük bir ahlâkî kemâlâta nail olduğunu. gösterir. Çünkü O, söylediğini önce kendi nefsinde ve şahsında tatbik eden bir vaiz idi. Başkalarına îzah edip öğrettiği edeb ve ahlâki umdelerini en mükemmel surette yaşardı.
Hayatının en mahrem sırlarına vâkıf olan zevceleri Hz. Âişe (r.a.) ve Hz. Hatice (r.a) vâlidelerimizdir.
Hz. Aişe (r.a.):
— “O (s.a.v.)’nun ahlâkı Kur’ân’dı.” diyor.
Hz. Hatice (r.a) de, ilk vahy anında heyecanlanan Resûl-i Zişân (s.a.v.)’ı, ahlâk ve meziyetlerini sayarak O (s.a.v.)’nu şöyle teskin etmeğe çalışıyordu:
— «Cenâb-ı Hakk seni asla mahcûb etmeyecektir. Çünkü Sen yakınlık bağlarına saygı gösteriyor, borçluların borcunu veriyor, fukaraya yardım ediyor, misafirleri ağırlıyor, doğruları destekliyor, muhtaçlara yardımcı oluyorsun.» (Buharî)
(Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Yüce Ahlakı)