Yaratılış ve ahlâk itibariyle insanların en üstünü idi. Bütün peygamberlerin en güzeli o idi. Boynu uzun ve gümüş gibi saf, omuzları ve pazuları kalın, parmakları uzundu. Kendisi şişman değildi. Uzuna yakın orta boylu, güçlü ve kuvvetli idi. Mübarek cildi ipekten yumuşaktı. Yüzü hafifçe yuvarlak, kaşları hilâl gibi idi. Kirpikleri uzun, gözleri kara, büyük ve son derece güzeldi. Yüzü gül gibi kırmızıya benzeyen beyaz ve nuranî, berrak ve ışıklı idi. Dişleri inciler gibi beyazdı. Konuşurken ön dişlerinden nurlar saçılır, gülerken ağzında ışıkların bile aydınlandığı sanılırdı. Saçları ne pek kıvırcık, ne de pek düz idi. Sakalı sık ve tamdı. Uzun değildi. Cismi güzel, kokusu hoş idi. Koku sürünsün veya sürünmesin teni ve teri en güzel kokulardan daha güzel kokardı. Mübarek eliyle bir çocuğun başını okşasa, o çocuk diğerleri arasından hemen seçilir, belli olurdu.
Sünnetli olarak ve göbeği kesik vaziyette doğmuştu. Pek uzaktan işitir, kimsenin göremeyeceği mesafeden görürdü. Bir yere giderken sağına soluna bakıp yürümez, vakar ve süratle ilerlerdi. Yüzünde nur, sözünde kuvvet, lisanında bir güzellik vardı. Herkesin aklına göre söz söyler, herkese güler yüz gösterirdi. Kimsenin sözünü yarıda kesmez, haşin davranmaz, mütevazî yaşardı. O (s.a.v.)’i ansızın görenler heyecan ve sevgiyle ürperir, konuşunca hayran olurdu. Bütün insanları hoş tutar, hizmetçilerine şefkatle muamele ederdi. Kendisi ne yer, ne giyerse, hizmetçilerine de onları yedirir, onları giydirirdi. Çocukları çok sever, saçlarını okşar, onlarla konuşurdu. Son derece cömert, sözüne sâdık ve merhametli idi. Güzel ahlâk bakımından insanların en üstünü idi. Hülasa, Kâinatın Efendisi (s.a.v.), Allâh (c.c.)’un sevgilisi, mü’minlerin baş tacı, hasta gönüllerin ilâcı, çaresizlerin yardımcısı, mazlumların koruyucusu, düşünülebilen her türlü üstünlüğün sahibi idi.
(Tirmizî, Şemâil-i Şerîf)