Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in vefâtında geriye, nakit para olarak altın veya gümüş kalmamıştır. Elbise, iki kilim, bir çarşaf, birkaç su kabı, tencere, tarak, makas ve misvak gibi pek zaruri olan eşya ile bir de gümüş mührü kalmıştır. Bu mührün üzerinde “Muhammed Resûlullah” diye kazılmıştı. Hz. Ebû Bekir, Ömer, Osman (r.a.e.) halifeliklerinde o mührü kullanmışlardır.
Ayakları “sac” denen ağaçtan yapılmış bir sediri vardı ki, onu kendilerine Medine’ye ilk gelişlerinde misafir kaldıkları Ebû Eyyüb El-Ensârî (r.a.)’in evinde iken Es’ad bin Zürâre (r.a.) hediye etmişti. Resûl-i Ekrem (s.a.v) onun üzerinde yatar uyurdu. Vefatında onun üzerine konup, namazı kılındı. Sonra bu sedir Hz. Âişe (r.ânhâ)’nın elinde kaldı. Halk cenazeleri olduğu zaman teberrüken ölülerini onun üzerinde kabristana götürürlerdi. Hz. Ebu Bekir ile Hz. Ömer (r.a.e.)’in cenazeleri de onun üzerinde götürülmüştü.
Medine civannda otlayan yirmi devesi vardı ki, her gün bunlardan iki kırba süt gelirdi. Kendisi çoluk çocuğu ile onu içer, kalanını da Ashâb-ı Sûffe’ye verirdi.
Yüz koyunu ve altı yedi kadar keçisi olup, onların sütleri de öyle sarf olunurdu. Bundan başka eşyasına gelince, silâhları ile bir beyaz katırı kalmıştı. Hz. Ebû Bekir (r.a.), bunları Hz. Ali (r.a.)’e verdi, öteki malları için de, “Geri kalan sadakadır” dedi.
Her ne kadar Resûl-i Ekrem (s.a.v.)’in Medine’de biraz arazisi ve Fedek ile Hayber arazisinde de bir miktar hissesi var ise de hayatında onları vakfedip, sarf yerlerini de tâyin buyurmuştu. Çoğunun gelirini, gelip giden elçiler, misafirler ve yolcuların masrafına ayırmıştı.
(Ahmet Cevdet Paşa, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, s.318-319)