Resûlullah (s.a.v.)’ın meclisleri, bir saray gibi hizmetçiler ve maiyyet halkı ile çevrili değildi. Hattâ evinin kapısı bile yoktu. Fakat O (s.a.v.)’nun peygamberlik vakarı herkesin kalbine haşyet verirdi. O (s.a.v.)’nu gören herkes kalbinde bir heyecan hissederdi. Huzurlarında Ashab (r.a.), o kadar sessiz ve sakin otururlardı ki, onları gören, cemaatten her birinin, başına konan bir kuşu ürkütmemek için böyle davrandıklarını zannederdi. Rasûl-i Ekrem (s.a.v.)’in huzurunda söz söylemek isteyenlerin haseb ve neseb, servet ve nüfuzlarına değil, ilim ve faziletlerine itibâr olunurdu. Peygamberimiz (s.a.v.), önce muhtaç ve fakirleri dinler onların ihtiyacını te’min ederdi. Huzurlarında oturanlar başlarını eğerek otururlardı. Kendileri de son derece mütevazi bir şekilde otururlardı. Söze başladıklarında herkes kulak kesilirdi. Mecliste bulunanlardan birisi söz söylerken Peygamberimiz (s.a.v.) onun sözünü kesmezlerdi. Eğer kendileri konuşulan sözlerden memnun olmazlarsa, onları duymazdan gelirlerdi. Bir mesele bahis mevzuu olduğu zaman kendileri de fikirlerini ileri sürerler, müzakere esnasında bir nükte söylenirse neşelenirler, nüktelere mukabele ederlerdi.
Peygamberimizin (s.a.v.) Yüce Ahlâkı