İyilik ve merhamette O (s.a.v.)’nun seviyesi­ne kimse ulaşamaz. Kuvvetli ve zayıf, fakir ve zengin hallerinde, bu iyilik ve merhamet vasıf­ları dâima O (s.a.v.)’nun büyük şahsiyetinin ay­nası olmuştur. Rahmet, kendilerini ihata etmiş, iyilik ve merhametin önderi olmuşlardır.
Kendileri:
(«İyilik cennete kavuşturur, yerdekilere merhamet edin ki, göktekiler de size merhamet etsin. İnsanlara acımayana Allah (c.c.) merha­met etmez. Merhamet sahiblerine Rahman olan Allah, rahmetiyle muamele buyurur. Gönlünde merhamet olmayanlar ancak şakiler (şeytana uyanlar)’dır.» buyurmuşlardır.
O (s.a.v.)’nun merhameti bütün insanlara şâmil, ihsan ve iyiliği hem mü’min, hem de müşriklere vâsıl olmuştur. Büyük kalbine ve geniş merhametine en yakın olanlar, fakirlerle zayıf­lar ve âcizlerdi. Fukaraya karşı beslediği sevgi, Allah (c.c.)’tan dünyâ ve âhirette onlarla berâber olmayı isteyecek dereceye varmıştı.
Hayâtı fakirlerle beraberdi. Evinde ve elin­de ne varsa onların olurdu. Fakirlere olan mey­li son derece idi. Kendilerine Allah (c.c.) tara­fından bahş edilen âlî fıtrat ve engîn rahmetin gereğini, fakirlere i’tinâ ile ikram ederek, âciz­lerin elinden tutarak ve ihsanını onlara bezlederek yerine getirmişlerdi.
(Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in Yüce Aklakı, Sh.: 51)