O (s.a.v.), ümmetine dâima iyilik ve merha­metle muamele etmiş, köle ve cariyelere, çocuklara, düşkünlere ve canlılara merhametle mu­amele etmelerini emretmişlerdir. O (s.a.v.)’nun msrhâmeti düşmanlarına bile şâmil idi. Meselâ: Uhûd’da kendileri yaralı, amcası parçalanmış, yardımcıları ölmüş, yaralanmış ve dağılmış bir halde iken, düşmanlarına beddua etmssi istenin­ce dua ettiren bu rahmetti. O (s.a.v.)’na işkence eden ve de kendilerini kovan sakîflere, Taîf gü­nü dua ettiren yine o merhametti.
Açlıklarından şikâyet ederek, akrâbalık haklarına riâyet etmesini isteyen ve daha dün O (s.a.v.)’nu Mekke’den çıkarmış, Medine’de mu­hasara etmiş bulunan Kureyş’e Şam ve Yemen’e ticâret yollarını açtıran yine o merhamettir…
Hz. Âişe (r.a.) der ki, Hz. Peygamber (s.a.v.)’e bir bedevi geldi ve dedi ki:
( “Sen çocukları öpüyormuşsun? Biz onla­rı öpmeyiz.”
Resûl-i Ekrem (s.a.v.) cevaben:
( «Allah kalbinden merhamet hissini almışsa ben sana ne yapabilirim?» buyurmuşlardı.
O (s.a.v.)’nun kalbi rahmetle dolup taşmıştır. O (s.a.v.)’nun rahmeti, dilinde müjde, gözlerinde yaş elinde ihsan olmuştur. Böylece merha­met ve iyilikte de önder olmuşlardır.
(Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Yüce Ahlakı, Sh.: 52)