Mescid-i Nebevîye vardığında Bâb-ı Selâm’dan veya Bâb-ı Cibrîl’den girilir. Peygamber (s.a.v.) Efendimizin minberi yakınında (kerahet vakti değilse) iki rek‘at Mescide saygı namazı kılar. Sonra Allah’a şükür olsun diye iki rek‘at daha namaz kılar ve Cenâb-ı Hakk’ın kendisine olan tevfîkinden ve o yüce makama ulaşma şerefini lûtfettiğinden şükür secdesine varır. Sonra dilediği duâyı eder. Sonra kalkıp tam bir edep ve terbiye içinde arkasını kıbleye dönerek Peygamber (s.a.v.)’in huzûrunda durur. Peygamber (s.a.v.)’in mübârek yüzünün kendisine dönük olduğunu, sözlerini işittiğini düşünerek hareket eder. Selâmını alacağını, yapacağı duâya âmin diyeceğini hatırlayarak: “es-Selâmü ‘aleyke yâ Resûlallâh! es-Selâmü ‘aleyke yâ Nebiyyallâh! es-Selâmü ‘aleyke yâ Habîballâh! es-Selâmü ‘aleyke yâ Nebiyye’r-rahmeti! es-Selâmü ‘aleyke yâ Şefî‘a’l-ümmeti! es-Selâmü ‘aleyke yâ Seyyide’l-mürselîn! es-Selâmü ‘aleyke yâ Hâteme’n-nebiyyîn! es-Selâmü ‘aleyke yâ Müddessir! es-Selâmü ‘aleyke yâ Müzzemmil! Eşhedü enneke Resûlullâhi kad bellağte’r-risâlete ve eddeyte’l-emânete ve nasahte’l-ümmete ve avdahte’l-hüccete ve câhette fî sebîlillâhi hakka cihâdihî…” der, sonra mümkünse şu duâyı yapar: “Sana ölüm gelinceye kadar dîni ayakta tutan yâ Resûlallâh! Allâh’ın salât-ü selâmı sana ve senin mübârek cisminin bulunduğu yere olsun. Hem bu salât-ü selâm devâm ededursun. (Ayrıca) Olmuş ve olacak şeylerin sayısınca (salât-ü selâm) olsun!”
Kendisine tebliğ edilmek üzere tevdi‘ edilmiş selâm varsa, emâneti yerine getirmek vâcib olduğuna göre, onu tebliğ etmek üzere: “Selâm sana falan oğlu falandan. Senden Rabbin katında şefaat istiyor. Ona ve Müslümanlara şefaatçi ol!” der ve sonra salevât-ı şerîfe getirerek dilediği duâyı yapar.
Duâların en güzel ve en kısası: Salât-ü selâmdan ve Kur’ân-ı kerîmdeki: “Onlar kendilerine zulmedildikleri zaman, sana gelip de, Allah’tan mağfiret dileselerdi, sen peygamber de onlar için bağışlanma isteyiverseydin, elbette Allâh’ı tevbeleri kabûl edici ve çok bağışlayıcı bulacaklardı.” (Nisâ s. 64) meâlindeki âyetten sonra: “Sana, günâhlarımdan dolayı istiğfar ederek geldim. Senden Rabbin katında şefaat dileyerek huzûruna vardım.” der.
(Mehmet Zihni Efendi, Nimet-i İslâm, 674.s.)