Osmanlı’da Sahabe Hassasiyeti

İran’ın gündemi işgal ettiği ortamda millî şuurumuzun izlerini yeniden hatırlamak bakımından kayda değer bir hadisedir: Osmanlı tarihte İran ile yaptığı siyasi antlaşmalara İran topraklarında sahabeye küfür edilmeyeceği şartını koymuştur.
21 Mart 1590’da imzalanan anlaşmanın maddeleri arasında, Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in sahabileri, ictihâd sahibi imâmlar ve Hz. Aişe (r.anhâ) Annemiz hakkında “şetm ü la’n ve kazf u ta’n’da (küfür etme, lanet okuma, zina suçlaması ve kınama)” bulunulmaması hükmü vardı. Bu şartla taraflar arasında barış anlaşması imzalandı.
17 Mayıs 1639’da imzalanan Kasr-ı Şirin Anlaşması’nda da, Osmanlı Devleti’nin Kanuni zamanından beri İran’la yaptığı anlaşmalara öncelikli şart olarak koyduğu Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in en yakın kader arkadaşları Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (r.a.e.)’e sövüp sayılmaması (Şeyheyne seb’ ve şetm edilmemesi) hükmü anlaşmadaki yerini almıştır. İran’la gerçekleştirilen ve Kasr-ı Şirin Anlaşması’nı bir bakıma teyit eden 17 Ekim 1736 tarihli yeni anlaşmada da, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer (r.a.e.)’e sövüp sayılmaması hükmü yer aldı. Bununla birlikte, İran Şahı Nadir Şah’ın anlaşma öncesi Caferî mezhebinin dört mezhep dışında 5. Mezhep olarak tasdik edilmesi önerisi ise reddedildi.
İmâm Şa’bî (r.âleyh)’in şöyle dediği rivâyet olunmuştur: “Râfizîler bir özellikleriyle Yahûdîler ve Hıristiyanlardan daha aşağıdır denmiştir. Çünkü Yahûdîlere soruldu ki: “Sizin dîninizin en hayırlıları kimlerdir?” Onlar da, “Mûsa (a.s.)’ın ashâbı” diye cevap verdiler. Aynı soru Hıristiyanlara da soruldu. Onlar da, “Îsâ (a.s.)’ın ashâbı” dediler.
Râfizîlere de “Sizin dîninizin en kötüleri kimlerdir?” diye soruldu. Onlar da “Peygamber (s.a.v.)’in ashâbı” diye cevap verdiler. Râfizîlere, Peygamber (s.a.v.)’in ashâbı için, “bağışlanma talebinde bulunun” diye emredildiği hâlde, onlar sahâbeye sövdüler.”
(Hak Dinin Batıl Yorumlarına Cevaplar, s.196-197)