Oruç, mutlaka tutulması gerekli olan (farz ve vacip oruç-
lar) ve nafile oruçlar olmak üzere iki kısımdır. Tutulması ge-
rekli olan oruçlar da iki kısım olup bir kısmı Ramazan orucu
ve kişinin tutmasını adak ettiği belli bir günün orucu gibi belli
bir zamana has olan oruçlardır.
Bu oruç için geceden niyet getirmek gerekiyorsa da, şa-
yet kişi daha gece iken niyet getirmeyip, ancak gün daha
yarı olmadan niyet ederse kâfi gelir. Zira günün çoğu daha
varken niyet şart olduğuna göre, günün yarısı, sabahtan gü-
neşin tepeye yükselinceye (öğle namazından hemen önce-
sine) kadardır.
Bir a’râbinin “Ben akşam, hilâli gördüm” diye şahidlik et-
mesi üzerine Peygamber (s.a.v.) Efendimiz’in buyurduğu;
“İçinizde bir şey yemiş olanlar varsa bundan sonra ye-
mesinler, yemeyenlerde oruç tutsunlar” hadisine dayanıl-
maktadır. Zira bu hadis tevil kabul etmeyecek derecede açık-
tır. Aklî yönden de biz diyoruz ki: O gün oruç günü olduğu
için, eğer daha önce bir şey yememiş ise bunu -sünnet olan
oruçta olduğu gibi- oruç niyetini getirmekle oruca çevirebilir.
Elverir ki günün çoğu daha varken niyet etmiş olsun. Çünkü
bir şeyin çoğu o şeyin tamamı hükmündedir.
Tutulması gerekli olan orucun ikinci kısmı, kazaya kalmış
Ramazan orucu, zamanı tayin edilmeden adanan oruçlar ve
keffaret orucu gibi kişinin boynuna borç olan oruçlardır. Bu
oruçlar için geceden niyet etmek şarttır. Aksi takdirde sahih
olmazlar.
Nafile oruçlarda ise, geceden niyet getirmeden de tutmak
caizdir. Şayet kişi öğleye kadar niyet etmeyip ancak öğleden
sonra oruca niyet ederse, günün çoğunu niyetsiz geçirdiği
için bu durum caiz değildir.
“İnşallah yarın oruç tutmaya niyet ettim,” diye yapılan bir
niyet sahihdir. Fakat: “Yarın davete çağrılırsam iftar etmeye,
çağrılmazsam oruç tutmaya,” diye yapılan bir niyet geçerli
değildir. Böyle tereddütlü bir niyetle oruç tutulmuş olmaz.
(Ebu’l Hasan b. Ebû Bekir Merginâni, Hidaye Tercümesi, 253-256.s.)