Şüphesiz Allah-û Teâlâ hazretleri bir hâkimi mutlaktır. O’nun kullarına emrettiği şeylerde bir çok fâideler vardır, velev ki biz bunları hakkı ile tayin ve takdir edemiyelim.
Orucun dinî, uhrevî fâidelerinden başka sıhhî, içtimaî ve ahlakî bir çok fâidelerini takdir edebilmekteyiz.
Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.): “Her şey için bir zekât vardır, cesedin zekâtı da oruçtur. Oruç sabrın yarısıdır.” buyurmuştur. (İbniMâce)
İnsan oruç sayesinde behimî duygularını azaltır, ruhunu tasfiye eder, melekiyet sıfatıyla vasıflanmaya başlamış olur.
Oruç sayesinde cemiyetin içtimaî, ahlâki, hayatından başka bir inkişaf, başka bir fazilet tecelli eder.
Oruç tutan kimse nefsini bir kısım şiddetli arzulann savletine karşı mukavemete alıştırır.
Oruç tutan zat bir müddet mahrumiyete katlanır. Bu mahrumiyet sayesinde yoksulların mahrumların hallerine tecrübeli bir vukuf sahibi olur, kendisinde merhamet, şefkat, yardımlaşma duyguları artar.
Mabudunun mukaddes emrine imtisal ederek kendisinin meşru nimetlerinden bir müddet mahrumiyete katlanan bir insan artık başkalarının nimetlerine göz dikemez.
Oruçtaki hikmetleri takdir edememek için insanın hassasından büsbütün mahkum olması lâzım gelir.
(İslâm İlmihali, Sh.: 275)