Herşeyden önce orucun ma‘nevî maksadı, takva, kalbin temizliği ve saflığıdır. Allâh (c.c.) buyuruyor:
“Ey iman edenler! Oruç size farz oldu. Nasıl ki sizden evvelkilere de farz olunmuştu. (Tâ ki günahlardan) sakınasınız.” (Bakara s. 183)
Takva, kalbin öyle bir keyfiyetidir ki, bu keyfiyet hasıl olduktan sonra kalb günahlardan temizlenmiş, saf ve parlak bir hale gelmiş olur. Hayır işlemek için hazırlanır. İyilik tarafına büyük temayül gösterir. İşte oruçtan asıl maksad, insan kalbinde, böyle bir keyfiyeti husule getirmektir.
Orucun bir hususîyeti de emirlerin, zenginlerin, karnı tok olanların hallerini, çektikleri külfet ve meşakkatleri anlamaları, aç ve perişan kardeşlerinin hallerini bilmeleri içindir. Bilip anlayınca, birkaç lokma ile bu fakir ve yoksul kardeşlerin ızdırablarını gidermek hissiyle mütehassıs olacakları tabiidir. Kendisi açlık çekmemiş, susuzluk görmemiş olan, aç ve susuzun halini nasıl anlayabilir.
İnsanın dimağ ve ruhunun temizliği, saflığı için en münasip çare, midenin bir müddet için boş kalmasıdır.
Bu hakikati de göz önünde bulundurmak lazımdır ki açlık vücudumuzun kızgın ve şehvani hislerini mümkün mertebe azaltır. Bir müddet yemek, içmekten azad kalmakla midemiz dinlenir, fikrimiz, dimağımız, midemizin yükünden kurtulmuş olur.
Bütün ibadetler arasında orucun takvaya müstenid olmasının sebebi, bu orucun haddi zatında gizli ve sessiz bir ibadet olmasıdır.
Oruç sabır demektir. Cenâb-ı Hakk orucun azametini belirtmek için “mükâfatı bana aittir” buyurmuştur.
“Oruç benim içindir, mükâfatını ben vereceğim.” (Buharî)
Orucun meşakkat ve külfetine tahammül etmenin bir nevi’ sabır olduğu ma‘lumdur.
Bu sûretle oruç o a’mâl-i hasenedendir ki Cenâb-ı Hakk bunun mükâfatı olarak kullarının hatalarını affeder, günahlarını bağışlar, onlara büyük ecirler va‘d eder.
(Seyyid Süleyman Nedvi,
Asrı Saadet Peygamber (s.a.v.)’in Tebliğat ve Talimatı,
Terc. Ali Genceli, 4,c.,1293-1300.s.)