Oruç tutanın orucunu, günahlardan uzak ve ârî tutması, Allâh-ü Teâlâ’dan korkması ve takvâ’ üzere olması lâzımdır. Çünkü Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz: “Receb, harâm aylardandır. Receb’in günleri, altıncı göğün kapısı üzerinde yazılıdır. Bir kimse, Allâh-ü Teâlâ’dan korkarak ve orucunu koruyarak Receb-i Şerîf’te bir gün oruç tutarsa, altıncı göğün kapısı o kimsenin oruç tuttuğu gün konuşur: “-Yâ Rabbi, bu kimsenin günah ve kusûrlarını bağışla!” der. Oruçlu kimse orucunu takvâ’ üzere tamamlamazsa, altıncı göğün kapısı o kimse için istiğfâr etmez; aksine: “Seni nefsin aldattı!” der.” diye buyurdular.
Hadîs-i Şerîf’te: “Oruç, kalkandır, sizden biriniz oruçlu ise oruçlu olduğunu bildirmemezlik etmesin. Oruçluya, biri saldırırsa yâhûd onun üzerine yürürse veyâ onunla kavgaya teşebbüs ederse, ona ben oruçluyum, desin.” buyuruldu. Bir başka Hadîs-i Şerîf’te: “Bir kimse yalan konuşmağı terk etmezse, Allâh-ü Teâlâ için o kimsenin yemesini, içmesini terk etmesine hâcet yoktur.” buyurulmuştur. Hasen (R.H.)’ın Ebû Hüreyre (R.A.)’den rivâyet ettiği bir Hadîs-i Şerîf’te: “Oruç, ateşten siper ve kalkandır; fakat oruçta yırtık ve parçalanma olmadıkça.” buyuruldu da, bir kimse: “-Yâ Resûlullâh, orucu hangi şey yırtar, parçalar?” diye arz ettiğinde (S.A.V.) Efendimiz, buyurdular ki: “-Yalan ve gıybet orucu yırtar ve parçalar; orucu kıymetsiz hâle getirir.”
Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz: “Beş şey oruç ve abdestin sevâbını giderir: Yalan, nemîme (koğuculuk), gıybet, şehvetle bakmak, yalan yere yemîn etmektir.” buyurdular. Yine Enes bin Mâlik (R.A.)’den rivâyet edilen bir Hadîs-i Şerîf’te: “Gıybetle meşgûl olup insanların etlerini yiyen kimse, hakîkatte oruçlu değildir.” diye buyuruldu.
(Hz. Gavs-ı A’zam Seyyid Abdülkadir-i Geylânî (K.S.A.),
Gunyetü’t-Tâlibîn, S. 273-274)