A’zâ-yı cevârihi, ya’ni el, ayak, göz, kulak, burun, dil gibi a’zâ-yı ma’siyyetlerden (isyânlardan, günahlardan); bâtını da (içi, kalbi vb.) havâtırdan (kötü düşüncelerden) muhâfazaya çalışmak, orucun âdâbındandır. Allâh’ın harâm kıldıklarını terk etmedikçe, O’na yaklaşmak, mümkün değildir.
Ebû Süleymân ed-Darânî (K.S.) demiştir ki: “Benim için bir tek helâl lokma ile oruç tutup iftâr etmekliğim, gece gündüz mîdemdeki harâm lokma ile namaz kılmaklığımdan hayırlıdır.”Karnında harâm lokma bulunan kimseye Tevhîd güneşini müşâhede harâmdır. Hülâsa, Allâh yolunun yolcusu, harâm lokmadan son derece ictinâb etmelidir. Hakîkat ehli derler ki: “Bizim üç bayrâmımız vardır: Birincisi, iftâr anındaki bayrâmımız ki bu, beşer tabîatının bayramıdır. İkincisi, ölüm bayrâmıdır ki îmân-ı kâmil ile rûhu kabzolunan bir mü’minin büyük bayrâmıdır. Üçüncüsü, tecellî bayrâmıdır ki mü’minlerin Hakk’ı gördüğü andaki bayrâm. Bu da, bayrâmların en büyüğüdür.
DUÂNIN ÂDÂBI
Duâ’nın da âdâbı ve şartları vardır. Bu âdâba ve şartlara riâyet, icâbetin te’minâtıdır. Kim, bu şartlara riâyet etmeden duâsının kabûlünde ısrâr ediyor ve kabûl edilmediğinden gönlünü bozuyorsa azgınlardandır. Duânın kabûlünde şart: Nefis tezkiyesi ve kalb tasviyesidir. Duâ eden evvelâ helâl lokma ile nefsini ıslâh etmeli, zikrullâha ihtimâm ederek kalbini ölümden kurtarmalıdır. Büyükler demişlerdir ki: “Duâ, gök kapılarının anahtarıdır. Bu anahtarın dişleri de, helâl lokmadır.” Ya’ni helâl lokma olmaksızın bu anahtar bir şeye yaramaz.
Risâle-i Kuşeyrî’de denilmiştir ki: Rivâyet olunan haberler arasında şu da vardır: “Kul, Allâh’a duâ eder. Duâsında ihlâs ve bağlılığı arttıkça Allâh, onu sever. Cibrîl’e emreder: “Kulumun hâcetini geciktir, duâsını artırmasını ve sesini duymağı seviyorum. “Bir kul da duâ eder; fakat duâsıyla Allâh’ı gadablandırır. Allâh, Cibrîl’e buyurur ki: “Kulumun hâcetini, hemen yerine getir; sesini daha fazla duymak istemiyorum.”
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Bakara Sûresi Tefsîri, S. 235)