“Organ bağışlamak iyilik yapmaktır. İhtiyâç sâhiblerine or­gan bağışında bulunulması şerî‘atın tavsiye ettiği bir tür sa­dakadır.” şeklindeki sözler hatâlıdır. Zîrâ Allâh’ın yasakladığı bir şeyle sadaka verilmez: Böyle bir sadaka olmaz. Bir şeyin aslı haramsa ona dayanılarak varılan teferruat da haramdır. Söz konusu mes’elede insandan bir uzvunun alınması asıl­dır. Ve bu da haramdır.
Zarûretler birtakım mahzûrlu şeyleri mubâh kılarlar kâide­si de uygunsuz bir şekilde kullanılmıştır. Zarûret denilen şey zora düşen bir insan için geçerlidir ve onu kendini kurtarmak için haram olan bir fiili işlemeye mecbûr bırakır. Urve b. ez-Zübeyr (r.a.)’in hastalığın bütün bedenine yayılmasını önle­mek için ayağını kesmesi, ya da doğurmakta zorlanan bir ka­dının karnının yarılması sûretiyle çocuğun çıkarılması du­rumlarında olduğu gibi…
Zarûret hâli başka hiçbir çarenin kalmaması durumunda gerçekleşir. Eğer karşılaşılan problemden bir çıkış yolu varsa ona zarûret değil ihtiyâç denilir. Örneğin bazıları fâizle borç para alıp bu parayla içinde oturmak için ev yaptırıyor ve ne yapalım zarûret hâli diyebiliyorlar. Halbuki oturulacak ev edinmenin bir alternatifi vardır, o da kirada oturmaktır. Bu iki­sini iyi ayırdetmek gerekir.
İnsandan yapılacak organ naklinde iki taraf vardır; Verici ve Alıcı. Alıcının zarûreti verici için geçerli olmadığından sağ­lam bir insandan (Vericiden) bir uzuv alınıp bir hastaya (Alı­cıya) yerleştirilmesi verici için zarûret değildir. Bilakis böyle davranılmakla sağlıklı bir vücûda zarar verilmektedir.
Yine aynı şekilde hayat sâhibi bir şahsın tedâvîsi için bir ölünün kudsiyet ve hürmetinin çiğnenilmesi de zarûret değil­dir. Birisinin menfaati için bir diğerinin zarara uğratılması ka­bûl edilemeyeceği gibi akıllıca da değildir. Organ naklinde her iki taraf için de hayır hasenât kapısı açılmış olur, gibi ifâ­de ve gerekçeler dînî değerlerin tatbîki ve anlaşılmasında düşülen hafîflik ve basîtlikten başka bir şey değildir.
(Muhammed Önder, İslam Fıkhında Organ Naklinin Hükmü, 66.s.)