Vehb İbn-i Kâbus El-Müzenî (R.A.) ile birâderzâdesi Hâris İbn-i Akb (R.A.), Uhud Vak’ası’ndan haberdâr olmadıkları hâlde mücerred (yalnız) Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz’i ziyâret için Cebel-i Müzeyne’den kalkıp Medîne’ye gelmişler iken Resûlullâh (S.A.V.) Efendimiz’in, Uhud Gazâsı’na teşrîflerini haber alınca derhâl Medine’den çıkıp Ordu-yu Hümâyûn’a geldiler.
O vakitte ise daha yeni Asâkir-i İslâmiyye (İslâm askerleri) münhezim olmuş (bozguna uğramış) idiğinden hemen harb meydanına girip merdâne cenge başladılar.
İşte o vakit Vehb (R.A.)’den görülen merdlik ve bahâdırlık doğrusu her iki taraf askerlerine de hayret verdi.
Hatta iki def’a Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz’in üzerlerine hücûm eden fırkalara karşı çıkıp düşmanları geri çevirdi.
Sonra yine üçüncü bir fırka’nın hücûmunda Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz:
“-Ya bunlara kim karşı çıkacak?” diye buyurduklarında Vehb İbn-i Kâbus (R.A.):
“-Yine ben yâ Resûlallâh (S.A.V.)!” diye cevâb verdi.
Fahr-i Kâinât Aleyhi Efdâlü’s-Salâvât Hazretleri, Vehb (R.A.)’in bu sözünden memnûn olarak.
“-Yâ Vehb! Kalk ve Cennet ile mübeşşer ol!” diye buyurdular.
Vehb (R.A.)’in aksâ-yı emeli (mefkûresi, ideâli, en son arzusu) ise Huzûr-ı Nübüvvet (S.A.V.)’de şehâdet rütbesine nâil olmak idiğinden o fırkaya karşı vardı. Ve onu da vurup geri çevirdi. Ve kendisi de şehîd olarak murâdına erdi. (R.A.)
Sonra Resûl-i Ekrem (S.A.V.) Efendimiz, Vehb (R.A.)’in cenâzesi yanına vardılar. Rûhuna selâm ve duâ ettikten sonra:
“-Ben senden hoşnudum.” buyurdular. Onun için Ömerü’l-Fârûk (R.A.):
“-Kâbus oğlu gibi ölmeği cânıma minnet bilirim..” der idi.
(Hz. Mahmûd Sâmî Ramazânoğlu (K.S.), Uhud Gazvesi, S. 36)