Halîfe Ömer b. Abdülazîz şöyle demiştir: “Resûlullah (s.a.v.) ile ondan sonraki yöneticiler birtakım sünnetler ve güzel âdetler ortaya koydular. Onların ortaya koyduğu bu sünnetleri ve güzel âdetleri uygulamak Allah’ın kitâbını tasdik, Allah’a itâat ve O’nun dinini desteklemek demektir. Hiç kimsenin, bu sünnetleri ve güzel âdetleri herhangi bir şekilde değiştirmeye hakkı yoktur. Onlara aykırı davrananların görüşleri kesinlikle benimsenemez. Resûlullah (s.a.v.)’in ve Hulefâ-i Râşidîn’in sünnetlerine uyanlar doğru yoldadır. Bu sünnetlere tutunanlar, hedeflerine ulaşır. Bu sünnetlere aykırı davranan ve mü’minlerin yolundan başka bir yol tutanları Allah bu kötü tercihleriyle başbaşa bırakır.”
Hulefâ-i Râşidîn’in sünneti, onların Kur an ve hadisin rûhuna uygun uygulamaları demektir. Hz. Ömer (r.a.)’in topluca terâvih namazı kılma âdetini başlatması, Hz. Osmân (r.a.)’ın Mushaf yazılmasını emredip, yazılan Kur’ân-ı Kerîm nüshalarını bazı şehirlere göndermesi gibi uygulamalar onların sünnetleri ve güzel âdetleridir.
Allah Teâlâ: “Peygamber size neyi emrettiyse ona uyun.” (Haşr s. 7) buyurduğuna göre, Peygamber (s.a.v.)’in emrettiğini yapmak, Allah’ın (c.c.) kitâbını tasdik etmektir. Çünkü Allah Teâlâ: “Peygambere itâat eden, Allaha itâat etmiş olur.” (Nisa s. 80) buyurmaktadır. Raşid halîfeler ise Resûlullah (s.a.v.)’den görüp duyduklarını uygular, Allah’ın (c.c.) Kitâbına, Peygamber (s.a.v.)’in sünnetine ayrı bir şey yapmazlardı.
Ömer b. Abdülazîz, Resûlullah (s.a.v.)’in ve onun Râşid halîfelerinin sünnetlerine aykırı davrananların, mü’minlerin yolundan ayrılmış olacağını söylerken şu âyet-i kerîmeye işaret etmektedir: “Doğru yol kendilerine besbelli olduktan sonra Peygamber’e karşı çıkan ve mü’minlerin yolundan başka bir yol tutan kimseyi bu kötü tercihiyle başbaşa bırakır ve Cehenneme sokarız. Cehennem ise varılacak ne kötü bir yerdir!” (Nisâ s. 115)
(Abdullah b. Ahmed b. Hanbel, es-Sünne, c.1, s. 357)4