Îsâr, dünyâ ve âhiret işlerinde, din kardeşlerinin arzu ve isteklerini, kendi arzu ve isteklerine tercih etmektir. Cenâb-ı Hakk, bu hususlarda îsâr sâhibi ve cömert kullarını: “…Kendileri zaruret içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler.” (Haşr s. 9) buyurarak metheder.
Câbir (r.a.): “Peygamber (s.a.v.)’den birşey istenildiğinde, O’nun “Hayır!” dediği asla vâki’ değildir” buyurmuştur. (Buhârî, Edeb, 39)
Ebû Yezîd-i Bistamî (k.s.) anlatır: Belhli bir gencin bana gâlip gelmesi, gibi, kimse bana gâlib gelmemiştir. Hacca giderken yanıma geldi ve size göre zühd nedir? Haddi nedir? diye sordu. Bulduğumuz zaman yeriz, bulmadığımız zaman sabr ederiz dedim. Bizim Belh’deki köpekler de böyledir. Bulunca yerler, bulmayınca sabrederler dedi. Size göre zühd nedir? dedim. Bulmadığımız zaman sabreder, bulunca din kardeşlerimizi kendimize tercîh ederiz dedi.
Huzeyfe-i Advî anlatır: Yermük gazasının olduğu gün, savaş meydanında amcamın oğlunu aramaya çıktım. Yanımda biraz su vardı. Eğer son anlarını yaşıyorsa, ağzına su verir, yüzünü serinleştiririm diye düşündüm. Böyle dolaşırken kendisini buldum ve su ister misin dedim. İşâretle evet dedi. (Yarası büyüktü, konuşacak dermanı yoktu). Tam o sırada, bir «ah!» sesi geldi. Amcamın oğlu, suyu ona götür diye işaret etti. Baktım, ah! diye inleyen, Hişâm bin Âs idi. Su ister misin? dedim. Hişâm biraz ilerden, bir başkasının «ah!» dediğini duydu ve ona götür diye işaret etti. Yanına gittim, ölmüştü. Oradan Hişam’a döndüm, o da henüz ruhunu teslim etmişti. Sonra amcamın oğluna geldim, o da nefes almıyordu. İşte anlatılmak istenen, bu îsârdır. Yani ölüm ânında bile din kardeşini kendine tercih etmekti.
(Muhammed Bin Ebûbekr, Şir’at-ül İslâm, s.394-395)