Öncelikle nefsini kendisi eğitmek isteyen bir kimse, kendiliğinden biten bir ağaca benzer. Böyle bir ağaç, bakıcısı olmadığı için pek çabuk kurur. Eğer bir müddet kalır, yaprak verirse de meyve vermez. Yani aşılanmadığı takdirde ya meyve vermez veya yabani meyve verir. Bu bakımdan müridin elinden tutacak bir şeyhi olmalıdır. Mürid, tıpkı gözleri kör olan bir kimsenin nehrin kıyısında kendisine rehberlik edenin eline yapıştığı gibi, kâmil bir şeyhe yapışmalıdır. Kişinin daha sonra nefsini yola getirmek için bazı hasletlere ihtiyacı vardır. Sehl et-Tusterî (r.a.) şöyle demiştir: Abdal, ancak dört hasletle abdal olur:
1. 1. Aç kalmak,
2. 2. Uykusuz kalmak,
3. 3. Sükût etmek,
4. 4. Halktan uzaklaşmak.
Açlık, kalbin kanını azaltır, kalbi bembeyaz yapar. Böylece kalp nûrlanır. Bu bakımdan aç kalmanın, kalbin aydınlanmasındaki faydası apaçık bir şeydir. Uykusuz kalmaya gelince, bu kalbi cilalar, tasfiye eder, nûrlandırır. Bu nûr, açlıktan ötürü kalpte oluşan berraklığa eklenir. Uykusuzluk da açlığın neticesidir. Çünkü toklukla beraber uykusuzluk mümkün değildir. Uyku kalbi katılaştırır ve öldürür, ancak zaruret miktarında sakınca yoktur. Susmaya gelince, bunu uzlete çekilmek kolaylaştırır.
Halvete gelince, onun faydası kendini meşgul eden şeylerden uzaklaşmak, kulak ve gözü zapt u rapt altına almaktır. Zira kulak ile göz, kalbin dehlizleridir. Kalp, bir havuz hükmündedir. Ona pis, bulanık ve kirli sular, nehirlerden akıp gelir. Riyazetin hedefi ise, o havuzu pis sulardan boşaltmak, orada biriken çamurlardan kurtarmaktır ki havuzun dibinden temiz su kaynayıp çıksın! Bu bakımdan zaruret miktarı hariç, duyuları zaptu rapt altına almak gerekir.
(İmâmı-ı Gazali, Kimya-i Saadet)
27 Ocak, Mevlâna Takvimi