Hasan-ı Kazzaz (r.âleyh) şöyle buyurdu:
“Mücâhedenin temeli üç şeydir:
- Zaruret ve mecburiyet olmadıkça yememek,
- Uyku bastırmadan uyumamak,
- Zaruret olmadıkça konuşmamak.”
Ebû Amr bin Necîd (r.âleyh) şöyle buyurdu: “Nefsi kendine kıymetli olanın ve kendinde izzet-i nefs (ya’nî nefsini, kendini büyük tutma) bulunanın dîni zaîf olur.”
Ebû Alî Rudbârî (r.âleyh) şöyle buyurdu: “Bu büyükler yolunda olan bir sofî, beş gün sonra açım derse, onu bu işten ayırıp çalışmaya gönderin.”
Zinnûn-i Mısrî (r.âleyh) şöyle buyurdu: “Allâhü Teâlâ bir kuluna, nefsini aşağılamak izzetinden, şerefinden büyük bir şeref vermedi. Ve yine Allâhü Teâlâ bir kuluna nefsini kötülemek ve aşağılamaktan men’eden, alıkoyan aşağılıktan büyük aşağılık vermedi.”
İbrahîm-i Havas (r.âleyh) şöyle buyurdu: “Beni korkutmak için saldıran her şey’i, mücâhede ile yendim.”
Muhammed bin Fadl (r.âleyh) ise “Rahat, ancak nefsin emel ve emniyyetinden kurtulmaktır” buyurdu.
Mansûr bin Abdullah (r.âleyh): “Ebû Alî Rudbârî (k.s.)’dan duydum. Buyurdu ki; “Ben âfet ve helâke, üç şeyden düştüm: Yaratılıştan olan hastalık, âdetlere uymak ve fesâd sohbetiyle” dediğini duyduğumda: “Yaratılıştaki hastalık nedir?” dedim. “Haram yemektir” dedi. “Âdetlere uymak nedir?” dedim. “Kötü bakış, haram olan (ya’nî nâmahrem olan) kadınlara, kızlara bakmak ve onlardan faidelenmek ve gıybettir” dedi. “Fesad sohbet nedir?” dediğimde: “Nefisde meydana gelen her iştiha ve arzuya uymaktır.” dedi.
(Abdülkâdir Geylânî, Gunyetü’t-tâlibîn, s.472)