Bu hürmet ve tâ’zim şu yerlerde yapılır: Peygamber (s.a.v)’in kendisi, hadîsi, sünneti zikredildiği zaman, isminin, gidişatının, ailesine olan muamelesi, in’âm ve ihsanı, onlara olan sevgisi, ashabına olan muhabbeti işitildiği vakit.
Ebu İbrahim et- Tücîbî der ki: “Yanında Peygamber (s.a.v) zikredildiği veya kendisi zikrettiği zaman, O’na hürmet ve tâ’zim eylemek, O’nun heybetinden korkarak bütün hareketinden kesilmek, Resûlullâh’ın (s.a.v.) katında bulunduğu zaman kendisine nasıl çekidüzen vermesi gerekiyordu ise, öylece davranmak her mü’mine vaciptir.”
Ebu Hümeyd der ki: “Halife Ebu Ca’fer, Peygamber (s.a.v)’in mescidinin imamı Mâlik (r.h) ile münakaşa ederek yüksek sesle konuştu. Bunun üzerine Mâlik (r.h) ona şöyle dedi:
—Ey mü’minlerin emiri. Bu mescidde yüksek sesle konuşma. Çünkü Cenab-ı Hak senden daha büyük olan kimseleri terbiye etmek için şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden yüksek çıkarmayın ve birbirinize bağırır gibi ona bağırmayın. Haberiniz olmadan amelleriniz boşa çıkabilir.” (Hucurat s.2)
Resûlullâh’ın (s.a.v.) vefatından sonra ona hürmet etmek, hayatında kendisine hürmet etmek gibidir.
Ebu Ca’fer, Mâlik’in bu sözlerini hürmetle kabul ederek kendisine sordu:
—Ey Ebu Abdullah! Kıbleye dönüp de mi dua edeyim, yoksa Peygamber (s.a.v) ‘a yönelerek mi dua edeyim?
Mâlik (r.h.) şöyle der: “Resûlullâh (s.a.v.)’den niçin yüzünü çeviriyorsun. Halbuki O senin ve baban Âdem (a.s)’ın (ve bütün insanların) kıyamet gününde Allâh ‘a yaklaşmalarına vesiledir. O’na yönel ve O’ndan şefaat dile. Allâh O’nu (senin için olan) şefaatini kabul eder”.
(Kadı İyaz, Şifa-ı Şerif, s.427)