Allah’ın Rasûlü (s.a.v.), Mekke’nin fethi günü, Kâbe’nin merdiveninde ayakta durarak şu hutbeyi irad etti:
“Hamd o Allah (c.c.)’a mahsustur ki vaadini doğruladı, kuluna yardım etti. Hizipler ordusunu tek başına mağlup
etti. Şunu bilin ki, kazaen öldürülen kimsenin diyeti, ki bu sopa ve kırbaç gibi şeylerle öldürülen kimsedir,
kırk tanesi gebe olmak şartıyla yüz devedir. Şunu bilin ki, Kâbe’nin hizmetçiliği ve hacılara zemzem dağıtma vazifesi hariç, cahiliye devrinin iftihar ettiği bütün gelenekler şu iki ayağımın altındadır. Kabe hizmetçiliği ve hacılara zemzem dağıtma görevini eskiden kim yürütüyorsa, yine o kimseler devam edeceklerdir.” Hz. Peygamber (s.a.v.) Fetih gününde Kusva adlı devesinin sırtında Kâbe’yi tavaf etti. Elinde bulunan bir asa ile Kâbe’nin rükünlerini istilam ediyordu. O kadar kalabalık vardı ki, Hz. Peygamber (s.a.v.) devesini çöktürecek bir yer
bulamadı ve halkın elleri üzerinde indi. Deve de vadinin içerisine doğru götürülerek orada çöktürüldü. Sonra da Hz.
Peygamber (s.a.v.) devenin üzerinde bir hutbe okuyarak Allah (c.c.)’ın şanına yakışır bir şekilde O’na hamd ve sena
ettikten sonra: “Ey insanlar! Allah (c.c.) sizden cahiliyetin kibrini, gururunu silmiştir. Aba ve ecdadla böbürlenmeyi tamamen kaldırmıştır. İnsanlar iki kısımdır. Birisi doğru, muttaki, Allah (c.c.) katında şerefli ve namusludur. Diğeri de facir, şaki ve Allah (c.c.) katında rezil bir kimsedir. Çünkü Allah Teâlâ “Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir kadındanyarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi şubelere ve kabilelere ayırdık. Allah (c.c.) yanında en üstün olanınız, Allah (c.c.) ’tan en çok ittika edeninizdir. Allah (c.c.) bilendir, haber alandır” (Hucurat s. 13) buyurmuştur. Ben sözümü söylüyor, hem kendim için, hem de sizler için Allah (c.c.)’tan af talep ediyorum” diyerek hutbesini bitirdi. (Muhammed Yusuf Kandehlevi, Hayatu’s-Sahabe, 3.c., 147-148.s.)