Peygamber (s.a.v.) Efendimiz, Allâh’ın bahşetmiş olduğu
nimetleri dile getirmek anlamında ve Allâh katındaki makamının
ve kadrinin ne kadar yüksek olduğunu ümmetine bildirmek
maksadıyla kendi fazîletlerini beyan etmiştir. Ta ki kendisine
karşı îmanı, saygısı ve muhabbeti ona göre büyük olsun. Bu
husus, gizlenmesi caiz olmayan, aksine açıklanması elzem
olan bir dini meseledir. Nitekim O’ndan vahyin dışında bir söz
sâdır olmamıştır; “O, kuruntudan, keyfinden konuşmuyor,
indirilmiş bir vahiyden başkası değildir o.”
O (s.a.v.) şöyle buyurmuştu: “Kıyâmet günü Âdemoğlunun
efendisi benim. Ama bu iftihar vesilesi değildir.” Bazıları bu
sözü yanlış anlayıp sapıtmasın diye, bunun bir övünç kaynağı
olmadığını belirtmiştir. Ümmetine karşı çok merhametli olduğu
için “Kıyâmet günü âdemoğlunun efendisi benim.” deyip
sözü bitirmemiştir. Bu sözü başkası söylese övünme anlamı
taşıyacağı için, bunu övünmek maksadıyla değil; sadece bir
hakikatin ifadesi olarak ve ümmetine Allâh katındaki makamının
ne denli yüce olduğunu bildirmek için, keza hadîsin devamındaki
“Kıyâmet gününde ilk şefaat edecek olan benim”
mübârek sözünden de anlaşıldığı üzere büyük şefaatin yalnızca
O (s.a.v.)’e özel olduğunu, şefaat aramak için oradan oraya
koşarak yorulmaları gerekmediğini anlatmak için söylenmiştir.
İbn-i Arabi (k.s.) der ki: Allâh Resûlü (s.a.v.) bize, o dehşetli
kıyâmet gününde o peygamberden bu peygambere şefaat dilenmek
için koşuşturup yorulmamamız için şefkâti gereği bizim
rahatlığımızı düşündüğünden dolayı ilk şefaat merciinin kendisi
olduğunu bildirmiştir.
Herkesin “nefsî, nefsî” diyeceği o günde, yerini bize bildirerek,
gönül rahatlığıyla yerimizde durup, sıra kendisine
gelip ümmeti için şefaat edinceye kadar sabretmemiz için o
sözü söylemiştir. Bu hadîsi duymayanlar veya duyduğu halde
unutanlar peygamber peygamber koşuşturup yorulacaklardır.
Oysa bu sözü duyup kıyâmette de, o şekilde hareket edenler
rahat edecektir. O (s.a.v.)’in ümmetine karşı şefkati ne büyüktür.
(Yusuf en-Nebhâni, Fezâil-i Muhammediye, 9.s.)