Her pazartesi Ebû Leheb’in azâbı Allâh Resûlü (s.a.v.)’in doğum
müjdesi kendine verildiğinde cariyesi Süveybe’yi azâd etmesinden
dolayı hafifler. Muhammed b. Nasıruddin ed-Dimeşki
şöyle demektedir: “Kur’ân’ın elleri kurusun diye zemmettiği ebedi
cehennemlik o kâfir; Ahmed’in doğumuna sevindi diye pazartesi
günleri daha az azâb görür. Ömür boyu Ahmed’le sevinen ve muvahhid
olarak ölenin hâli ise bir düşün nasıl olur.”
Hadîs-i şerîfe göre Süveybe’yi azâd ettiğinden dolayı Ebû
Leheb’in azâbı hafifleyecekse kutlu doğumla sevinen Müslümanların
sevâp kazanmaları öncelikle mümkündür.
Asırlardır Müslümanlar Rebiu’l-evvel ayında Allâh Resûlü
(s.a.v.)’in mevlîdini kutlar. Bu çerçevede Kur’ân-ı Kerîm, naat-şiir
okur, oruç tutar, tasliyede bulunur; mali durumu yerinde olanlar,
zengin ve fukara ayrımı gözetmeden ziyâfet verir, hediye dağıtır.
Mevlid İslâm coğrafyasında uygulanan alimlerin güzel gördüğü,
halkın benimsediği bir gelenektir. “Müslümanların güzel telakki
ettiği Allâh katında güzel, çirkin addettikleri ise çirkindir.”
Suyutî, “Mevlîd kutlamalarının esâsını teşkil eden, toplanıp
Kur’ân-ı Kerîm okumak, Allâh Resûlü (s.a.v.)’in dünyaya gelmesi
ve doğumu ile yeryüzünde meydana gelen harikuladeliklerle ilgili
rivâyetleri nakletmek, ve ziyâfet vermek, çok fazîletlidir” demektedir.
Çünkü mevlîdin gayesi Allâh Resûlü (s.a.v.)’e ta’zimde bulunmak
ve doğumu sebebiyle oluşan mutluluğu açığa vurmaktır.
Allâh Resûlü (s.a.v.) pazartesi günü tuttuğu orucun gerekçesini
açıklarken: “Bugün dünyaya geldim.” demiştir. Buna göre
Mevlîd-i Nebî’yi ilk ihyâ eden, o gün oruç tutarak Allâhü Te‘âlâ ’ya
şükreden Resul-i Ekrem (s.a.v.)’dir. (Bizler de O (s.a.v.)’e uyarak
bugün yâhud yarın oruç tutmalıyız.)
“Biz seni ancak alemlere rahmet olarak gönderdik”
âyetindeki “rahmet” kelimesini İbn Abbas (r.a.) Muhammed Mustafa
(s.a.v.) olarak tefsir etmiştir. Kur’ân-ı Kerîm Müslümanlara
İslâm’ın ulvî değerleriyle meşrû ölçüler çerçevesinde sevinmeyi
tavsiye etmektedir: “De ki: ‘Allâh’ın lütuf ve rahmetiyle; yalnız
bunlarla sevinsinler.’” (Yunus s. 58) Allâhü Te‘âlâ mü’minlere
“rahmet”le sevinmelerini emretmektedir.
(İnkişaf Dergisi, 10. Sayı 34-39.s.)