Allâhü Te‘âlâ hazretleri bir âyet-i kerîmede buyurmaktadır:
“Her ümmetten (leh ve aleyhlerinde söyleyecek) birer şâhid, onların üzerine de (Habîbim), seni şâhid olarak getirdiğimiz zaman (o Yahudîlerin, Hıristiyanların, kâfirlerin, münâfıkların hâlleri) nice (olur).”
Perşembe ve Pazartesi günleri, ameller Allâh’a arz olunur. Enbiyâ ile babalar ve annelere de Cuma günü arzolunur. Bu iki haber arasında zıtlık yoktur. Resûlullâh (s.a.v.) Efendimize mahsûs olmak üzere, ümmetinin amelleri her gün arz olunur. Cuma günü de diğer peygamberlerle birlikte arz olunur.
Resûlullâh (s.a.v.) Efendimiz ile tevessül, vebal yüklerini, günâh ve hatâ ağırlıklarını aşağı indirir. Zîrâ Peygamber (s.a.v.) Efendimizin Rabbimiz katındaki şefaatinin bereketi sebebiyle, hiçbir günâh büyük olarak kalmaz. Zîrâ O (s.a.v), her şeyden daha büyüktür. O (s.a.v.)’i ziyâret eden sevinsin ve şefaati ile Allâhü Te‘âlâ’ya sığınsın. Ey Allâhım! O (s.a.v.)’in, senin katında yapacağı şefaatten bizi mahrûm eyleme. Ey Âlemlerin Rabbi olan Allâhım, duâmı kabûl ediver.
Kim bunun aksine bağlanırsa, o mahrûm kalır. Azîz ve Celîl olan Allâhü Te‘âlâ’nın şu hükmü işitilmedi mi?
“Onlar, kendilerine zulmettikleri vakit sana gelip Allâh’tan mağfiret dileselerdi onlara Sen Resûlullâh da mağfiret isteyiverseydin elbette Allâh’ı tevbeleri hakkıyla kabûl edici, çok esirgeyici bulacaklardı.” Artık kim gelir de, O (s.a.v.)’in kapısında bekler ve Efendimiz (s.a.v.) ile tevessül ederse, Allâh’ı tevbeleri kabûl edici ve esirgeyici olarak bulacaktır. Zîrâ Azîz ve Celîl olan Allâh, va‘dinde durmamaktan münezzehdir. Allâhü Te‘âlâ, Peygamberi (s.a.v.)’e ziyâret için gelenin ve onun kapısında durup da Rabbinden mağfiret dileyenin tevbesini kabûl etmeyi va‘d buyurmuştur. Bu şek ve tereddüd olmayacak bir husûstur.
(Yûsuf en-Nebhânî, Şevâhidü’l Hakk, 78.s.)