Resûl-i Ekrem (s.a.v.) ile tevessül, ya’nî Resûlullah Efendimiz (s.a.v.)’i Allahü Teâlâ katında vesîle etmek, O’nun yardımını ve şefâatini istemek câizdir. Tevessül, ihtiyâç sâhibinin Allahü Teâlâ’dan, Resûlullah (s.a.v.)’in hürmetine, O’nun Allahü Teâlâ katındaki hürmetine veya O’nun bereketiyle Allahü Teâlâ’dan istemesidir. Bu üç hâlde de tevessül câizdir.
Resûlullah (s.a.v.) yaratıldıktan sonra hayatta iken (s.a.v.) ile tevessül yapılabilir. Osman bin Huneyf (r.a.) şöyle rivâyet etti: “Bir a’mâ Resûlullah (s.a.v.)’e gelerek; “Yâ Nebîyyallah! Gözümü kaybettim. Bana duâ et” dedi. O zaman Resûlullah (s.a.v.) o şahsa; “Abdest al, iki rek’at namaz kıl, sonra; Allahümme innî es’elüke ve eteveccehû ileyke binebiyyike Muhammedin nebiyyirrahmeti yâ Muhammed! İnnî eteşeffeu bike fî reddi basarî Allahümme” de!” buyurdu. O şahıs buyurulanı yaptı. Allahü Teâlâ, ona gözünün görmesini tekrar ihsân etti. (Tirmizî)
Tevessülün ikinci nev’i: Tevessülün, duâ isteme ma’nâsında olmasıdır. Bu da birkaç hâldedir. Bunlardan birisi, Resûlullah (s.a.v.’in hayâtında olmuştur. Müslümanlar, başlarına herhangi bir sıkıntı geldiği zaman, durumu Resûlullah (s.a.v.)’e arz ederler, ondan yardım isterlerdi.
Böyle haberler Buhârî ve Müslim’de mevcuttur.
Şöyle anlatılır: “Cum’a günü birisi Mescid-i Nebevî’ ye girdi. Resûlullah Efendimiz (s.a.v.), ayakta hutbe okuyorlar idi. O zât ayakta olarak Resûlullah (s.a.v.)’e döndü; “Ey Allah (c.c.)’nun Resûlü! Mallarımız, ekinlerimiz helâk oldu. Hiçbir çâremiz de yok. Bize yardım etmesi için Allahü Teâlâya duâ et” dedi. Resûlullah (s.a.v.), mübârek ellerini kaldırdı ve; “Allahım! Bize yardım et.Allahım! Bize yardım et” diye duâ etti. O sırada Resûlullah (s.a.v.)’in arka tarafında, semâda bir bulut ortaya çıktı. Semânın ortasına gelince, dağıldı ve yağmur yağmaya başladı. O sırada güneş dahî görülmedi”
(İmâm-ı Sübkî, Şifâüs-sikâm fî ziyâreti hayr-il-enâm)