Selefi Sâlihinin (r.a.e.) ahlâkından biri de idarecilerin zulümlerine çok sabır göstermeleri, günahlarının, uğradıkları zulümlerin çok daha fazlasını hak ettirdiğini düşünmeleridir. Sâlih el-Murrî (r.a.) şöyle diyordu: «İçleri, dışlarıyla örtüşmeyen insanların çeşitli âfet ve belâlara maruz kalmaları yadırganmamalıdır.» İmâm Ebû Hanife (r.a.) şöyle diyordu: «Zalim bir sultan başına tebelleş olup bu yüzden dininde gedik açıldığında, açılan gediği kendin ve onun için çok istiğfar ederek onar.» Muhammed b. Yusuf’un (r.a.) bir kardeşi kendisine yazdığı bir mektubunda memleketindeki valilerin zulmünden yakınınca ona şunları yazar: «Mektubunu aldık, kardeşim sen günahlara bulanan bir insanın başına birtakım musibetlerin gelmesini yadırgamamasını bilen birisin. Sizlerin içinde bulunduğunuz sıkıntıların tek nedeninin uğursuz günahlar olduğunu düşünüyorum. Selâm.» İbnü’s-Semmâk (r.a.) şöyle diyordu: «Rabbinizi hoşnut etmeyecek işleri yapmak zorunda kaldığınızda ‘Ne yapalım Allah böyle takdir etmiş’ diyorsunuz. O halde idarecileriniz için de özürler bulun, çünkü onların kaderlerini çizen de Allah Teâlâ’dır, onlar sizlere zulüm etmiş değillerdir, içlerinden kimse sizden bir tek kişiye zulmetmekten hoşlanmaz, zulüm görmenizin tek sebebi amellerinizdir.» Mâlik b. Dinar (r.a.) Tevrat’ta şöyle yazıldığını aktarır: «Allah Teâlâ buyuruyor: Hükümdarların gönülleri benim elimdedir, onları bana itaat eden tebaalarına bir rahmet, bana isyân eden tebaalarına da bir belâ yaparım. O halde hükümdarlara söverek boşuna uğraşmayın, bana tevbe edip yöneliniz ki onları sizlere karşı şefkatli kılayım.» Vehb b. Münebbih (r.a.) şöyle diyor: «Hükümdar zulme yöneldiğinde Allah Teâlâ ülkesinin nüfusu arasına, çarşı pazarlara, yiyeceklere, ekinlere, meyvelere, hayvanlara memelerdeki sütlere varıncaya kadar her şeye eksiklik verir.»
(İmâm Şarani, Selefi Sâlihinin, Evliyaullahın Yüce Ahlâkı, s.57)