Mü’min, imanı Allah Celle ve Alâ’nın bir bağışı telakki etmelidir. Burada ölçü şudur: Cebriler gibi “Al­lah (c c.) bana imanı verinceye değin iman etmem” de­mek caiz görülmediği gibi; Kadercilerin savunduğu gi­bi “İman etmek benim elimdedir, burada Allah (c.c.)’ın bir verisi yoktur” görüşü de sahih değildir.
Bil ki iman, fazl u rahmetiyle Allah (c.c.)’ın lütfettiği bir bağışıdır. Bu hususu Kur’an’ın pek çok ayetinde müşahede etmekteyiz. Allah Teâlâ buyuruyor:
“Allah kimi dilerse buna (dine, tevhide) onu seçip çeker, (ancak kendisine itaatla) dönmekte olanları bu­na muvaffak eder” (Eş-Şûra: 13)
Başka bir ayette şöyle buyuruluyor:
“Bilâkis, sizi imana muvaffak kıldığı için, size Al­lah minnet eder, eğer siz (inandık demenizde) sâdıklardansanız.” (El-Hucurat: 17)
İnanan kimse kulların yaptıklarını mahluk, Allah Teâlâ (c c.)’yı da bütün fiil ve sıfatlarıyla gayr-i mahluk bilecek Çünkü insanların fiilleri kadîm (üzerlerinden zaman geçmiş) değildir, onları Allah (c.c.) yaratmıştır. Kişi namazı, zekatı, orucu hasılı yaptığı her işin yaratıl­mış vasfını taşıdığını bilecek. Zira Allah Teâlâ buyuruyor:
“Halbuki sizi de (elinizle) yapageldiğiniz şeyleri de Allah yaratmıştır..”
(Es-Saffât 96)
Diğer bir ayette de şöyle buyuruluyor:
“Allah her şeyi yaratandır.” (El-Mü’min: 627)
(Sevadül A’zam sh. 21)