Nebi (s.a.v) birisini namaz kılarken gördü. Rükû’ ve secdelerini tam yapmıyordu. “Bu kişi bu halde ölürse benim milletim, dînim üzre ölmemiş olur” buyurdu. Bâzı tefsirlerde diyor ki, Süfyân-ı Sevrî (r.aleyh) buyurdu: “Namazda huşû’a riâyet etmiyenin namazı dürüst olmaz. Bir zaman gelir pişman olursun! Acizlikten önce küsurlarını düzelt! Gaflet uykusundan uyan! Yoksa ölüm kamçısı ile uyandıracaklar.” Hadîs-i Şerîf’te: “İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar” buyuruldu. Ama o uyanıklık fayda vermez. Sağlığı ni’met bil! Fırsatı elden kaçırma! Yoksa çok üzülürsün.

Rubâî:

Ömür sona erişti, bırakmadın dünyâyı

Ve yaptığın işlere, bir an pişman olmayı Kur’ân Onun kelâmı, hem okur, hem dinlersin Ne fayda, düşünmezsin, Ona tâbi’ olmayı.

Dünyâ işlerin böyle çabuk, âhiret işlerin böyle gevşek olunca böyle ibâdetten utan! Sonunda, dünyâ işleri beni âhiretle meşgul olmaya bırakmadı demekten kurtulamazsın. Dünyâ işlerini bitiremedin, âhiret işlerine başlayamadın. Ne kötü bir sevgiye tutuldun. Dünyâ işlerinde, ihmâl edilecek hiçbir incelik bırakmadın. Din işlerine gelince, bu kadarı çoktur dedin. Hayır, hayır! Sen kulsun. Tepeden tırnağa kadar emir altında olmalısın. Kul hep kuldur. Kulluktan kurtulamaz. ilimsiz kulluk yapmak ise olamaz. İbâdetleri yerine getirecek kadar ilim sahibi olmak lâzımdır. Dinde bir edebin işlenmemesini senden afv etmezler. O halde edeb üzere ol. Farz, vâcib, sünnet, nafile ve edeblerde tam bir tertîb ile ihtiyat üzere ol! Böylece namazın dünyâda nûr versin, âhirette ateşten kurtarsın.

İmâm-ı Şafiî (r.aleyh): “Edeb, sünnetin koruması, sünnet vacibin koruması, vâcib farzın koruması, farz îmânın koruması, kalesidir. Hepsini yapanın îmânı korunur. Terk edenin îmânı tehlikede olur.”

(Muhammed Rebhami, Riyadün Nasihin, s.164-165)