Abdullâh b. Mes‘ûd (r.a.) şöyle der:
“Bir kimse, yarın Allâh’a müslüman olarak kavuşmak
isterse, bu beş vakit namaza devam etsin. Onlara da‘vet
edildiği zaman, hemen camiye, cemaata gitsin. Çünkü
Allâhü Te‘âlâ, Peygamberimiz (s.a.v.)e kurtuluşa giden
yolları gösterdi. Bu namazlar ise hidâyet yollarındandır.
“Şu aykırı davranışta olanlar gibi, namazınızı evinizde
kılarsanız Peygamberimiz’in sünnetini terketmiş olursunuz.
Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetini terkedince de
sapıklığa düşersiniz. Biz öyle bir zamana geldik ki; bu beş
vakit namazı cemaatle kılmaktan ancak nifakı belli kişiler
geri kalırlar. Biz öyle kimseleri de gördük ki, birinci safı
birbirine hediye ederlerdi. Kim olursa olsun abdestini tam
olarak alır ve mescidlerden birine gitmek niyeti ile yola
çıkarsa, gidip orada namazını kılarsa, bu niyetle yolda
giderken Allâhü Te‘âlâ her adımda onun için bir iyilik yazar,
bir derece yükseltir, bir hatâsını siler. Bu yüzden biz,
adımlarımızı yaklaştırırız, küçültürüz; tâ ki adımlarımız
daha çok olsun….
İnsanın cemaatle kıldığı bir namazla tek başına kıldığı
namaz arasında yirmi yedi derece fark vardır. Câbir b.
Abdullâh ( şöyle anlatır: “Yerimiz mescide uzaktı. Yanında
boş arsa vardı. Gelip oraya yerleşmek istedik. Bu durumu
Resûlullâh (s.a.v.) duyunca bize geldi; şöyle buyurdu:“Ey
Benî Seleme! Yerinizde kalınız. Mescide gelirken her
adımınıza sevâb yazılır.” Resûlullâh (s.a.v.)’in bu emrinden
sonra mescidin yanına taşınmayı istemedik.’’
Enes b. Mâlik (r.a.), Resûlullâh (s.a.v.)’in şöyle buyurduğunu
anlattı: “Bir kimse, kırk gün bir rekâtı bile
kaçırmadan namazını cemaatle kılarsa, Allâhü Te‘âlâ
onun için iki berat fermanı verir. Biri cehennemden,
biri de nifaktan.”
(Ebû Leys Semerkandî, Tenbîhü’l Ğâfilîn Bustânü’l Ârifîn, 311 .s.)