Vacip Teâlâ, din-i islâmın rüknü olan na­mazda gaflet, kıyameti yalanlamaya alamet ol­duğu gibi helak-i azimi de mucip olacağını be­yan etmek üzere «Helak-i azim sol namaz kı­lan münafıklar içindir ki onlar namazlarından gaflet edicilerdir.» (Mâûn: 5) buyuruyor.

Yani Vacip, Teâlâ’nın kahr-u gazabı ve bü­yük azabı sol namaz kılan münafıklar içindir ki onlar kıyameti yalanladıklarından namazda gaf­let üzere bulunur, zahmetinden sevap ümit etmezler ve kendi itikatlarınca namazla iştigali beyhude ve abes addederler. Namazın her cüzünde gaflet üzere bulunur, nefislerini huzur ve huşû’ya davet etmezler. Namazın bazısını halka karşı müslüman gibi görünerek bu minval üzere eda ederlerse de, bazısı da geçer gider, asla mübalat etmezler. Adeta namazı nifaklarını saklamaya alet ettiklerinden faydasını görmedikleri gibi, azaba da duçar olurlar.

Kur’an’da adet-i ilahiye, insanların Hakk’la muamelesini beyandan sonra halkla muamelesini beyan etmektir. İşte bu minval üzere Canab-ı Hak Mâûn Sûresinde, ceza gününü yalanlayan kimsenin, yetim, vesaire muhtaç olanlarla muamelesini beyandan sonra halkla muamelesini beyan buyurmuştur. Çünkü ahkam-ı şer’iyenin hulasası, usul ve esası ikidir: Birincisi; kulun Cenab-ı Hakk’a karşı ta’zim ve ibadet vazifelerini yapmasıdır.

İkincisi; Allah (c.c.)’ın kullarına şefkat ve merhamet etmesi ve onlarla muamelesi doğru olup olmamasıdır.

(M. Vehbi Ef. Hülâsatul Beyân: C. 15, Sh.: 658)