Bir gün Kureyş eşrafı Kâbe’nin Hicr diye anılan yerinde toplanarak
Peygamberimiz (s.a.v.)’i konuşmaya başladılar: “Bizim, bu adamın işinde sabrettiğimiz kadar, hiçbir şeye
sabrettiğimizi görmedik! O, akıllarımızı akılsızlık saydı. Baba ve atalarımıza dil uzattı. Dinimizi yerdi. Topluluğumuzu bölüp dağıttı. İlahlarımıza hakaret etti. Biz onun yapmış olduğu bu kadar ağır şeylere hep katlandık durduk.” dediler. Onlar böyle konuştukları sırada, Peygamberimiz (s.a.v.) göründü, yürüyerek geldi. Hacerü’l-Esved’i istilam ettikten sonra, Kabe’yi tavaf ederken, yanlarından geçti. Yanlarından geçerken, Peygamberimiz’e
(s.a.v.) laf attılar. Üç kez tekrar etti. Bunun üzerine Peygamberimiz (s.a.v.) durdu, sonra da:”Ey Kureyş cemaatı! İşitiyor musunuz? Varlığım kudret elinde bulunan Allâh’a yemin ederim ki, hakkınızda telakki eylediğim helak haberiyle geldim!” buyurunca, onlar tutulakaldılar, başlarına kuş konmuş gibi başlarını önlerine eğip, kımıldamadılar. Hatta, bundan önce Peygamberimiz’e (s.a.v.) karşı onların en şiddetli davrananı Ebu Cehil bile, bulabildiği en güzel, en yumuşak sözleri kullandı da: “Ey Kasım’ın babası! Geç git, doğru yolda olduğun halde git! Vallahi, sen cahil bir kişi değilsin!” dedi. Bunun üzerine, Nebi (s.a.v.) onların yanından ayrıldı. Ertesi günü, Kureyş müşrikleri yine Hicr’de toplandılar. Birbirlerine: “Onun size yaptıklarını ve hakkında size anlatılanları anıp duruyorsunuz. Fakat, o karşınıza dikilerek hoşlanmadığınız şeyleri size tekrarladığı zaman kendisini serbest
bırakıyorsunuz!” dediler. Onların böyle konuştukları sırada, Peygamberimiz (s.a.v.) çıkageldi. Hemen, Peygamberimiz’in (s.a.v.) çevresini sardılar. İlahları ve dinleri hakkındaki sözlerini anarak,
Nebi (s.a.v.)’e: “Şöyle şöyle söyleyen sen misin?” dediler. Nebi (s.a.v.): “Evet! Bunları söyleyen benim” buyurunca, içlerinden birisi Peygamberimiz’in (s.a.v.) yakasına yapıştı. Hz. Ebu Bekir hemen kalkıp Peygamberimiz’in (s.a.v.) önünde durdu ve ağlayarak, “Yazıklar olsun size! Siz bir adamı ‘Rabbim Allâh diyor diye öldürecek misiniz?” deyince, Peygamberimizin (s.a.v.) üzerinden ayrıldılar.
(M. Âsım Köksal, İslam Tarihi)